İki savaş arası dönemde dünya I. Dünya Savaşı’nın neden olduğu yıkımın etkisinden kurtulama- mış ve II. Dünya Savaşı’na sürüklenmiştir. I. Dünya Savaşı’nda umduğunu bulamayan İtalya ve Al- manya’daki totaliter rejimler dünyanın kaderini etkilemişlerdir. 1922’de İtalya’da iktidara gelen Benito Mussolini faşist bir rejim kurmuştur. Mussolini, iktidarını sağlamlaştırmış ve büyük İtalya’yı kurma hayali başlamıştır. Almanya’da iktidara gelen NAZİ Partisi silahtan arındırılmış Ren bölgesine askerî birliklerini sevketmesi başta İngiltere ve Fransa olmak üzere Avrupalı devletlerin dikkatlerini Almanya üzerine çekmiştir. Adolf Hitler yönetimindeki Almanya, aşırı saldırgan bir dış politika izlemeye başla- mış, önce Polonya‘ya savaş açmış, sonrasında Avrupa’nın büyük bir bölümü ile Asya’nın küçük bir kısmını istila etmiştir. 1929’da ABD’de ortaya çıkan 1929 Ekonomik Buhranı Avrupa’yı da ciddi şekilde etkilemiştir. Almanya; İngiltere ve Fransa’ya olan savaş tazminatını ödemekte zorlanmıştır.
Rusya’da yaşanan ihtilalin ardındansa Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kurulmuş ve yeni rejim iktidarını bu dönemde sağlamlaştırmıştır. Yine bu dönemde Asya’nın önde gelen devletlerinden Japonya en büyük rakibi gördüğü Çin üzerindeki baskısını artırmaya çalışmış, kısmen de başarılı olmuştur.
İki savaş arası dönemde barışı sağlamak için ABD Başkanı Wilson’ın fikrî yapısını ortaya attığı Cemiyet-i Akvam, 1919’da Paris Barış Konferansı’nda kurulmuştur. Ayrıca 1925’te Locarno (Lokarno) Antlaşması, 1928’de Briand-Kellogg (Brio-Kellög) Paktı imzalanmıştır. Bu antlaşmalarla sorunların ba- rışçıl yollarla çözümü sağlanmaya çalışılmıştır.
1929 Dünya Ekonomik Buhranı, dünya ekonomisine etkisi itibarıyla en ağır kriz olarak kabul edilir. Amerika’da New York Menkul Kıymetler Borsasındaki [Wall Street (Vol Sıtrit)] hisse senedi fiyatlarının sert bir şekilde düşmesiyle başlayan buhran (Görsel1.19), kısa sürede Avrupa’ya ve dünyanın diğer sanayileşmiş bölgelerine yayıldı.
ABD’de Ekonomik Buhranın Ortaya Çıkışı
• Dünyada lider konuma yükselen ABD aynı za- manda dünyanın en büyük ekonomisi durumuna geldi. Dünya sanayi üretiminin %42’sini gerçekleştiriyordu. Özellikle otomotiv üretiminde ve elektrik sanayisinde yapılan yatırımlarda artış yaşanması, ekonominin itici gücünü oluşturdu.
• 1920’li yılların ABD’sinde üretim ve istihdamda yükselmeler devam etti. Ücretler düşmese de fiyatlar sabit kaldı. İnsanların eskisine göre kendilerini daha zengin hissettiği bu yıllar ABD’de Kükreyen Yirmiler olarak anıldı.
• Mühendis Taylor (Taylır) tarafından geliştirildiği için Taylorizm olarak anılan yöntem sayesinde verimlilik, üretim ve kârlar olağanüstü arttı. • Ülkede reklam ve basın, Amerikan yaşam tarzı olarak sunulan tüketimi körükledi.
• ABD’de, çalışanların ücretlerinde düşüşlerin yaşanmasıyla tüketim azaldı. Bu durumu aşmak için bankalar, konut ve otomobil kredisi başta olmak üzere büyük miktarda krediler verdi.
• I. Dünya Savaşı’nın getirdiği zorluklar karşısında ABD’de küçük şirketler birleşmek zorunda kaldı. Savaş sonrasında tekeller oluştu. 1929’a gelindiğinde Amerikan ekonomisinin %50’si üzerinde söz sahibi olan holding sayısı 200’dü. Bu tabloya bakarak tek bir holdingin iflasının dahi ekonomiyi olumsuz etkileyebileceğini söylemek mümkündü.
• Bankaların kötü yapılanmış olması ve sermaye esasları ile kredi oranlarını düzenleyen yasaların ol- maması sebebiyle yatırımcılar senedini aldığı firma hakkında herhangi bir bilgiye sahip değildi.
• Ülke dışına verilen krediler geri alınamadı.
• Başkan Hoover (Havır) yönetiminin ekonomi alanındaki tecrübesizliği, krize müdahaleyi geciktirmekteydi.
• 1929’da ABD’nin ithalatını sınırlandırması dünyada stok artışlarına neden oldu. Artan stokları, doğal olarak fiyat düşüşleri izledi.
• Bu yıllarda Wall Streetin spekülasyon piyasası reel ekonomideki krizle birleşince büyük buhran başladı. Hisse senetlerinin fiyatları ile reel ekonomik faaliyetlerin paralel gitmemesi ve farkın giderek artması 1929’da finansal ve reel ekonomilerin çökmesine neden oldu.
ABD, 1920’li yıllarda hızlı bir ekonomik gelişme gösterdi. Yeni arabalar sokaklara dökülüyor ve dalga dalga yayılan yeni bankalar tarafından finanse edilen evler, eskiden boş olan arazileri dolduruyordu. Hisse senedi fiyatları hızla artıyordu. Ancak 1920’li yıllarda ABD’de yaşanan bu büyüme sanal bir büyümeydi. Üretim miktarında ciddi bir artış olmamasına rağmen talep miktarındaki artış fiyatları yükseltmekteydi. 1929 itibarıyla çelik ve araba fabrikalarının üretimi eskisi kadar yoğun değildi. Müteahhitler; marangozları, duvar ustalarını ve elektrikçileri işten çıkarmaya başlamıştı.
Hisse senetlerinin kâr amacıyla gerçek değerinin üstünde alınıp satılmasına dayalı aşırı spekülasyon sonucunda ekonominin gerçek yapısıyla bağını kaybetmiş olan New York Wall Street Borsası, nihayetinde Kara Perşembe olarak anılan 24 Ekim 1929 günü çöktü. Hemen hemen herkes elindeki hisse senetlerini satmak istedi (Görsel1.20). Panik haberi yayıldıkça hisse senedi sahipleri değerlerin kaydedildiği çizelgeyi görmek için Wall Streete akın etti. Borsadaki bu panik, diğer piyasalara da sıçradı. Pamuk, bakır ve diğer ham madde fiyatları düşüşe geçti.
Hisse senedi fiyatları düştükçe gayrimenkul fiyatları da onu takip etti. Hemen hemen her ülkede, belli başlı malların fiyatları hızla düştü. Sadece ABD’de dokuz bin küçük banka kapandı, tüketim ve yatırımlarda büyük düşüşler yaşandı. Durumdan tarım sektörü de doğrudan etkilendi. Tarım ürünlerindeki fiyat düşüşlerini engelleme düşüncesi, açlığın egemen olduğu ülkede tonlarca ürünün imha edilmesine yol açtı. Borsadaki hisseler 1925’e göre dörtte üç oranında değer kaybetti. Bu kayıp 74 milyar doları buldu. Yüzlerce şirket iflas etti, 50 milyon insan işsiz kaldı. Dünyada toplam üretim %42 oranında düştü ve dünya ticaret hacmi %65 oranında azaldı.
1929 Dünya Ekonomik Buhranı’ndan en çok etkilenen ülke olan ABD’deki çöküş uzun süreli oldu. ABD ekonomisi için 1933 yılı krizin dip noktası oldu. Sonraki yıllarda toparlanmaya başlayan ABD ekonomisi, buhran öncesi seviyeye ancak 1940’ta ulaşabildi.
Amerikan halkı yaşanan buhrandan Başkan Hoover yönetimini sorumlu tuttu. Başkan Hoover, ekonominin kendi hâline bırakılması gerektiğine ve bu sürecin geçici olduğuna inanıyordu. Krize zamanında müdahale edilmemesi fiyatlarda hızlı düşüşe ve ticarette daralmalara neden oldu. ABD’de 1932’de yapılan seçimle Franklin D. Roosevelt (Franklin Di Rozvel) başkan oldu. İnsanların satın alma güçlerinin düşmesi ve talebin yetersiz olması nedeniyle Roosevelt, New Deal (Yeni Antlaşma) olarak bilinen ekonomik politikaları hayata geçirdi.
1930’lu yıllar dış ticarette korumacılığın arttığı ve gümrük tarifesi, kota, takas ve kliring gibi ticareti kısıtlayıcı önlemlerin alındığı yıllar oldu. Klasik iktisatçıların ekonomik anlamda etkisini kaybetmesi, siyasi alanda kapitalizmin çöktüğü düşüncesini yerleştirerek faşizmin güç kazanmasına neden oldu.
Buhran, dünyada ekonomik sonuçlarının yanı sıra sanayileşmiş ülkeler başta olmak üzere siyasi gelişmelere de neden oldu. Siyasi değişimler sonucunda birçok ülkede savaş yanlısı ve fiilen saldır- gan partiler zafer kazandı. Seçimleri savaş yanlısı partilerin kazanması Avrupa başta olmak üzere tüm dünyada hızlı bir silahlanma yarışını ortaya çıkardı. Bu durum II. Dünya Savaşı’nın kapılarını açtı.
Ekonomik Buhranın Türkiye Yansımaları
Ekonomik buhranla birlikte Türkiye’de, ham madde ve tarım ürünleri fiyatlarında düşüş yaşandı. Özellikle tarım ürünleri ihraç eden Türkiye’de döviz gelirleri azaldı. Dolayısıyla tarım üreticileri yoksullaşma sürecine girdi. 1929 Dünya Ekonomik Buhranı’nın etkisiyle tüm dünya ile eş zamanlı olarak Türkiye’de de 1933’ten itibaren devletçi politikalar ağırlık kazandı. Bu dönemde devletin ekonomiye müdahaleleri arttı ve tarımdan sanayiye doğru bir yönelme başladı. Bu politikanın somut karşılığı, ham maddeleri Türkiye’den sağlanabilecek sanayinin kurulmasına yönelik I. Beş Yıllık Sanayi Planı’nın 1934’te uygulamaya konulması oldu. 1929’da dünya genelinde yaşanmış olan ekonomik bunalım, Türkiye’de özellikle ödemeler dengesinde açıklar ve parasal kriz olarak ortaya çıktı. Buhranın etkisini azaltmak için 1929’da kurulan Millî İktisat ve Tasarruf Cemiyeti halkı tasarruflu olmaya ve yerli malı kullanmaya teşvik etti.
Buhran sonrası dönemde para piyasasını belirleyebilmek için 1930’da Merkez Bankası kuruldu. Türk Parasını Koruma Kanunu TBMM’de kabul edildi. 1931’de ithalata kota konulması ve ihracatın denetlenmesi hakkında çıkan kanunla korumacılığın ilk adımları atıldı. 1931’den itibaren ithalattaki kota uygulamalarının yanında takas ve kliringe de başvuruldu. Dış ticaret büyük ölçüde ikili antlaşmalarla ve kliring sistemiyle yürütüldü. “İhracat karşılığı it- halat yaklaşımı” geçerli oldu ve bu alandaki düzenlemeler 1934’te kurulan “Dış Ticaret Ofisi” aracılığıyla yürütüldü. 1936’dan sonra dış ticaret bütçeleri hazırlanması yoluna gidildi.
Almanya’daki Hiper Enflasyonun Siyasi ve Sosyal Sonuçları
Versay sonrası Almanya’da iç siyasi çekişmeler ve ekonominin bozulması, durumu içinden çı- kılmaz bir hâle soktu. Almanya’da Bolşeviklerin kışkırtmaları sonucu Alman sosyal demokratları ile mevcut iktidar yanlıları arasında çatışmalar yaşandı. 1919’da isyana dönüşen çatışmaları 1920’de darbe girişimi takip etti.
Siyasi istikrarsızlık ve kaos öncesinde Versay Antlaşması’ndan doğan tamirat borçlarının ödenme- ye başlanması mevcut ekonomik durumu daha da kötüleştirdi. Bu durum hiper (yüksek) enflasyona neden oldu. Yüksek enflasyonun getirdiği ağır koşullar, Almanya’nın iç düzenindeki bunalımı daha da artırdı. Ülke çapında grevler yapıldı. Aç kalan insanlar yağmacılığa başladı. Almanya’nın alım gücü ve üretim kapasitesi azaldı. Ruhr (Rur) bölgesinin Fransa tarafından işgalinin ardından Fransızlardan emir almak istemeyen Alman demir yolu işçilerinin başlattığı grev ve direnme diğer alanlarda da baş gösterdi. Almanya’da Hitler’in Nazi Partisi güçlenirken komünist devrimci siyasal hareketler hız kazan- dı. Toplumda derin ayrışmalar oldu ve Alman demokrasisi kesintiye uğradı. Devlete olan güven azaldı, Alman ırkçılığı güçlendi ve diğer milletlere karşı bir tepki doğdu.