II. Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde ve savaş sırasında insanların temel hak ve özgürlükleri acı- masızca ihlal edilmiştir. Savaşın ortaya çıkardığı insani değerlerden uzaklaşma duygusu, toplumları ve devletleri beraberinde sürükleyerek telafisi mümkün olmayan yıkımlara neden olmuştur. Bu dönemde insanlığın yaşadığı dramın merkezinde SSCB ve Almanya yer almıştır.
Asya ve Avrupa’da Yaşanan İnsan Hakları İhlalleri
Nazi Almanyası kendi ülkesinde ve işgal ettiği bölgelerde insan haklarını ihlal etmekten geri kalmamıştır. Bu sayede bir korku imparatorluğu oluşturarak hem kendi iktidarını sağlamlaştırmış hem de işgal bölgelerinde kendine yandaşlar bulmuştur. Böylece askerî ve lojistik alanlarda rahatlayarak işgalleri kolaylaştırıp kalıcı hâle getirmiştir.
Nazilerin Yahudilere karşı yaptığı hak ihlalleri 1933’te başlamıştır. 1935’te çıkarılan Nürnberg (Nünberg) Kanunları ile Yahudi ve Romanlara karşı ağır vergilendirme, müsadere, toplumdan dışlama gibi uygulamalar başlatılmıştır. 10-13 Kasım 1938’deki Kristal Gece (Görsel 2.12) eylemleri ile Yahudi karşıtlığı farklı bir boyut kazanmıştır. 1939’dan itibaren Polonya’nın Yahudi nüfusu tecrit edilerek gettolarda yaşamaya zorlanmıştır.
İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile Yahudiler, Romanlar ve işgal edilen bölgelerdeki halklar toplama kamplarındaki gaz odaları ve fırınlarda soykırıma (holokost) tabi tutulmuştur. Bu ölüm kamplarının en bilineni yüz binlerce insanın öldürüldüğü Polonya’da ki Auschwitz (Auşvitz) kampıdır. Sakatlar, doğuştan engelliler, savaş tutsakları, komünistler, iç muhalefet üyeleri ve daha birçok insan toplama kamplarında sistemli bir şekilde öldürülmüştür. Bu şekilde öldürülenlerin sayısının 5 milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir. Ayrıca ilerleyen Alman ordularının işgal ettiği bölgelerde Einsatzgruppen (Aynzatzgurupen) adı verilen birlikler ölüm listeleri oluşturarak infazlar gerçekleştirmiştir.
İşgal edilen bölgelerde ilkokul ve teknik okulların dışındaki tüm yükseköğretim kurumları kapatılmıştır. Tüm kaynaklar sömürülmüş, esir edilen milletlerin Germenleştirilmesi yoluna gidilmiştir. Tüm bu faaliyetler oluşturulmaya çalışılan grossraumlarda [grosraum (büyük alanlar)] yeni düzen adına sistemli bir şekilde yapılmıştır.
SSCB, insan hakları ihlalleri noktasında Almanya’dan farklı değildi. Almanya aleyhine yürüttüğü siyase- tin bir gereği olarak işgal ettiği bölgelerde yandaşlar tesis etti ve kendi sosyalist fikirlerini yaymaya çalıştı. Böylece kendine uydu devletler oluşturarak arzuladığı dünya düzenini kurmak istedi. SSCB, savaşın son aşaması olan 1944-45 yıllarında Alman işgalini sonlandırmak bahanesi ile girdiği ülkelerde (Macaristan, Romanya, Bulgaristan, Çekoslovakya ve Polonya) kendine muhalif olan gruplara karşı hiçbir insan hakkı ihlalinden çekinmedi.
SSCB, insan hakları ihlallerini ülkesindeki azınlıklara da uyguladı. Sovyet idaresine itaat etmeyen bilim insanları Gulag denen kamplarda çalıştırıldı. Devletin savaş ortamından dolayı ihtiyaç duyduğu gıdalar zorla toplanarak halk açlığa ve ölüme mahkûm edildi. Azınlık durumundaki halklar, özellikle de Türkler zor- la cepheye götürülerek ön saflardaki ölüm birliklerinde savaşa zorlandı. 1943’te topyekûn sürgüne gönde- rilen Karaçaylılar Kafkasya’dan sürgün edilen ilk halk oldu. 1944’te insanlık dışı hareketlerle 190 bin Kırım Tatarı ve 115 bin Ahıska Türkü Rusya’nın farklı bölgelerine sürgün edildi (Görsel 2.13). İnsanlar, toprakları- na el konularak devlete ait çiftlikler olan kolhozlarda zorla çalıştırıldı. Savaş sanayisinde olumsuz şartlarda çalıştırılan ve hiçbir karşılık alamayan işçiler hak ihlaline uğratılarak açlık ve ölüme maruz bırakıldı.
Nazi Almanyası’nın ve SSCB’nin insanlık dışı uygulamalarından biri de “Ya bendensin ya da karşı taraftan.” anlayışıydı. Bu iki devlet ara- sındaki savaşa sahne olan Avrupa kıtası, tarihin gördüğü en büyük insanlık dramlarına şahitlik etti. Her iki devlet de sadece kendi rejimleri ile bu doğrultuda kuracakları yeni dünya düzenini gerçekleştirmeyi amaçladı. Bunun yanı sıra Afri- ka ve Asya bölgelerinde de insan hakları ihlalleri görüldü. ABD’nin Hiroşima ve Nagazaki’ye attığı atom bombası neticesinde yüz binlerce masum insan öldü. Atom bombalarının günümüze kadar gelen radyasyon etkileri nedeniyle pek çok insan- da sağlık sorunları görüldü. Japonya’nın Asya’yı işgalinde de insan hakları ihlalleri yaşandı.
Uzun vadede barış için atılması düşünülen adım- lardan önce savaş sırasında yaşanan insan hakları ihlalleri ve insanlık suçları için Almanya ve Japonya’da mahkemeler kuruldu. Özellikle Almanya’da kurulan Nür- nberg Mahkemeleri (Görsel 2.14) dünya ve insanlık tari- hi açısından önem arz etmektedir. Nazilerin tasfiyesinin amaçlandığı bu davalarda birçok idam cezası verildi.
Tokyo’da kurulan Savaş Suçları Mahkemesinde ise Japon İmparatoru ve Prensi hariç tüm yetkililer yar- gılandı.
II. Dünya Savaşı’nda milyonlarca insana yönelik insan hakkı ihlaline karşı ortaya konulan İnsan Hak- ları Evrensel Beyannamesi, temelinde birçok sebebi barındırmaktadır. Küresel savaş, kazanan ya da kaybeden herkeste çok derin yaralar açtı. Var olan her şeyin yerle bir olduğu dünyada yeni bir başlangıç için ABD’nin önderliğinde 14 Ağustos 1941’de Atlantik Bildirisi ilan edildi. Bu bildirinin temelinde hürri- yet ve demokrasi ruhu vardı. Sonrasında Almanya’ya karşı savaşan 26 devletin imzasıyla yayımlanan Birleşmiş Milletler Beyannamesi ile savaş sırasında ve sonrasında oluşturulacak barış ortamı için ciddi adımlar atıldı.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra insan hakları ihlalleri ülkelerin iç sorunu olmaktan çıktı. Devletlerin in- sanı ve insan haklarını korumak için ilk somut adımı, 1945’te ABD’nin San Francisco kentinde yapılan konferans ile 24 Ekim 1945’te Birleşmiş Milletler Teşkilatını kurmak oldu. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (İHEB) 10 Aralık 1948’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Türkiye’nin de içinde bulundu- ğu 48 ülkenin evet oyu ile kabul edildi. ABD Başkanı Roosevelt kendi çabaları ile çıkarılan bu bildiri için “Tüm insanlığın Magna Carta’sıdır (Magna Karta).” sözünü kullandı. Tavsiye niteliğinde 30 maddeden oluşan bildiri bağlayıcı değildi. 1976’da 35 ülkenin imzalamasıyla İHEB hem bağlayıcı hem de yüküm- lülük getiren bir içerik kazandı.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile tüm insanlığın her yerde ve her zaman geçerli olacak ortak değerleri oluşturulmuştur.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi yaşama hakkı, özel yaşamın gizliliği, sağlık hakkı, eğitim hakkı, düşünce, kanaat ve ifade özgürlüğü, yasalar önünde eşitlik, din ve vicdan özgürlüğü, işken- ce ve kölelik yasağı gibi temel haklar da denilen hak ve özgürlükleri getirmiştir. Bu düşüncelerin evrensel olması dünyanın her yerinde aynı değeri taşıması anlamına gelir. Bugün tüm demokratik toplumlar, insanlar arasında hiçbir ayrım yapmadan bu hakları sağlamaya çalışır. Çağımızın hede- fi, insan haklarını güvence altına alabilecek bir toplum düzenini dünyanın her yerinde oluşturabil- mektir. Bu ilkeler doğrultusunda oluşturulmuş İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde bulunan maddelerden bazıları şunlardır:
1. Bütün insanlar hür ve eşit doğar, akıl ve vicdan sahibidir, birbirlerine karşı kardeşçe dav- ranmalıdır.
2. Herkes ırkı, rengi, cinsiyeti, dini, siyasal görüşü ya da sosyal konumu ne olursa olsun herhangi bir ayrım gözetilmeksizin bildiride yazılı bütün hak ve özgürlüklerden yararlanma hakkına sahiptir.
3. Yaşamak, özgürlük ve can güvenliği herkesin hakkıdır.
4. Hiç kimseye işkence, zulüm, onur kırıcı ceza ya da işlem uygulanamaz.
5. Yasalar önünde herkes eşittir.
6. Herkesin özel hayatı, ailesi, konutu ve haberleşmesi yasayla korunmalıdır.
7. Herkes mal ve mülk edinme hakkına sahiptir.
8. Herkesin düşünce, vicdan ve inanç özgürlüğü vardır.
9. Herkesin eğitim hakkı vardır, ilk eğitim parasızdır.
10. Kölelik yasaktır.
11. Herkes doğrudan doğruya veya özgürce seçtiği temsilcilerle ülke yönetimine katılır.
12. Herkes dinlenme, eğlenme, çalıştıktan sonra ücretli tatil yapma hakkına sahiptir.
13. Bütün insanlar bu bildiride yazılı hak ve özgürlüklerin uygulanmasını sağlayacak bir sosyal düzeni hak etmiştir. 14. Bu bildirinin herhangi bir maddesinin devlet, toplum ya da kişiler tarafından yok edilmesi için çalışma yapılamaz.
Langlois, 20. Yüzyıl Tarihi, s. 273’ten uyarlanmıştır.