Coğrafi keşiflerle yeni ticaret yollarının bulunması Orta Doğu’nun önemini azaltsa da Süveyş Kanalı’nın açılması ve II. Dünya Savaşı sonrasında dünya petrol ihtiyacının karşılandığı en önemli bölge olması ne- deniyle Orta Doğu yeniden ilgi odağı hâline geldi. Bölgede kurulan mandater idarelerle Orta Doğu’nun yer altı zenginliklerine kolayca ulaşan Batı, kendi çıkarları doğrultusunda kurulan yönetimleri diktatör dahi olsa demokratik yönetimlere tercih etti. Bu yaklaşım Orta Doğu’da diktatör idarelerin önünü açtı.
Tunus’ta pazarcılık yapan üniversite mezunu Muhammed Buazizi adlı gencin kendisine yapılan hak- sızlık ve baskı sonrasında 17 Aralık 2010’da kendini yakmasıyla başlayan olaylar kısa sürede ülke ge- neline yayıldı. Demokrasi ve değişim parolasıyla devam eden olaylar Mısır, Yemen, Libya, Suriye gibi Arap ülkelerinde de ortaya çıktı. Gürcistan’daki olaylara Gül Devrimi, Ukrayna’dakine Turuncu Devrim, Çekoslovakya’dakine Prag Baharı denildiği gibi Arap coğrafyasında başlayan olaylar için de Arap Baharı ifadesi kullanıldı.
Arap Baharı’nın ortaya çıkıp yayılmasındaki etkiler şunlardır:
• II. Dünya Savaşı ile bölgede sonlanan manda idare sistemi yerine kurulmaya çalışılan ulus-devlet yapılanmasındaki yanlışlıklar, Arap toplumunu aşiret ve mezhep merkezli toplum yapısına zorladı. Bu yapı çatışma ortamlarını doğurdu.
• Orta Doğu’da var olan yer altı zenginliklerine rağmen bölge ülkelerinde işsizlik oranlarındaki artış, rüşvet ve yoksulluk isyanlarda öncül nedenleri oluşturdu. Asgari ekonomik sorunlara çözüm bulama- yan iktidarlar sorgulanmaya başlandı.
• Arap ülkelerindeki krallık ve cumhuriyet idarelerinin çoğunda var olan tek partili ve tek adamlı idareler muhalefetin gelişmesine müsaade etmedi. Bu tekli yapılar eleştiri ve başkaldırılara neden oldu.
• Arap dünyası, eğitim seviyesinin yükselmesi ve modern iletişim araçlarının yoğun olarak kullanılma- sıyla dünyadaki gelişmelerden etkilenmeye başladı. Bu etkilenmeler Arap Baharı’nın hem önemli bir nedeni hem de sürecin belirleyicisi oldu. Öyle ki Arap Baharı’na “Twitter Devrimi” veya “Facebook Devrimi” diyenler dahi oldu. Halkın organize olmasında, gelişmelerden haberdar olmasında ve başka bölgelerle iletişime geçmesinde bu sosyal ağlar çok etkili oldu.
Arap Baharı, Tunus’la sınırlı kalmadı, birçok Arap ülkesinde de etkili oldu. Tunus’un ardından Mısır, Lib- ya ve Yemen’de de iktidarlar değişti. Suriye ateş çemberinin içinde kaldı. Ürdün, Bahreyn, Sudan, Cezayir gibi Arap ülkelerinde Arap Baharı’nın etkisiyle protesto ve gösteriler yapıldı fakat yönetimlerde değişim yaşanmadı.
Arap Baharı pek çok sorunun yanında mülteci sorununu da beraberinde getirdi. Bu sorunun ortaya çıkmasında küresel güçlerin etkisi büyüktü. Küresel güçlerin;
• Farklı gerekçelerle bir bölgeyi veya ülkeyi işgal etmesi,
• Çatışma bölgelerinde (Suriye, Myanmar, Irak, Yemen gibi) taraflardan birini veya her ikisini de des- teklemesi,
• Çatışma çıkan bölgelere kendi çıkarları zarar görmediği sürece müdahalede bulunmayıp seyirci kal- ması (Bosna Savaşı ve Doğu Türkistan gibi) mülteci sorununun oluşmasına sebep oldu.
Sorunun ortaya çıkmasında aktif rol oynayan küresel güçler, mültecilere sahip çıkma konusunda pasif kaldılar.
2016 yılı sonu itibarıyla dünyada 65,6 milyon insan yurtlarından zorla göç ettirilmiştir (Görsel 5.15). Bunlar- dan 40,3 milyonu kendi ülkeleri içerisinde göç ederken 22,5 milyonu mülteci durumuna düşmüştür. Dünya ge- nelinde ise 2,8 milyon insan sığınmacı durumundadır.
Türkiye, kendisine sığınan mültecilere 2017 yılı sonu itibarıyla 24 milyar TL’si (6 milyar dolar) devlet kaynak- larından olmak üzere toplamda 95 milyar TL civarında yardımda bulunmuştur. Yapılan yardımlar Türk milleti- nin ensar-muhacir kardeşliği ruhu ile yapılmış, kardeş hakkının yükümlülüğü olarak görülmüştür.
Dünyada mülteci sorununun en fazla yaşandığı bölge Orta Doğu’dur. Bölgede de sorunun en yoğun yaşandığı ülkeler Irak ve Suriye’dir. Irak’ın 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgaliyle başlayan süreçte El Kaide ve kitle imha silahları bahane edilerek ABD-İngiltere ortaklığında Irak tamamen işgal edilmiştir. Irak halkına özgürlük parolasıyla hareket eden işgal güçlerinin işgal gerçekleştikten sonra ortaya koydukları tablo vadedilenlerle örtüşmemiştir. Irak’ta mezhep, etnik ve siyasi aidiyetlerden kaynaklı çatışmalar artmıştır. Mev- cut kargaşa ortamından faydalanan terör örgütleri ve özellikle de DEAŞ (Devletü’l Irak ve’ş Şam) başkent Bağdat’ı işgal etmeye kalkışmıştır. Irak’ta işgal güçleri- nin eylemleri, iç çatışmalar ve 3000 civarındaki intihar saldırısı sonrasında yaklaşık 1 milyon insan hayatını kaybetmiştir. 5 milyon çocuk yetim kalmış, yaklaşık 6 milyon insan mülteci durumuna düşmüştür.
Suriye’de 15 Mart 2011’de yaşanmaya başlanan Arap Baharı bitmeyen bir iç savaşa neden olmuştur. Milyonlarca Suriyeli mülteci durumuna düşmüştür. Türkiye, Suriyeli mültecileri kabul ederken dünya ge- rekli duyarlılığı göstermemiştir. Kanada, ABD, Fransa gibi ülkeler sadece sayıları 10’larla veya 100’lerle ifa- de edilen mülteciyi kabul etmiştir. Üstelik kabul ettikleri mültecilere gayriinsani tutum ve davranışlar sergile- mişlerdir.
“Genel Ağ, insanlığın inşa ettiği ve anlamadığı ilk şeydir. Anarşi alanında bu zamana kadar yapmış olduğumuz en büyük deneydir.”
Google Ceosu Eric Schmidt (1997)
Sağlıktan oyuncağa, elektronik eşyaların takibin- den veri tabanlarının oluşturulmasına ve takip edilme- sine kadar pek çok alanda Genel Ağ olarak adlandı- rılan küresel sanal ağ kullanılmaktadır. Genel Ağ’daki genişleme gelişmiş bir altyapı ve güvenlik sorununu ortaya çıkarmıştır. Dünya çapında yaygın bir kullanım alanına ulaşan Genel Ağ ile mekân kavramı önemini yitirmiştir. Bilginin aktarılması veya bilgiye ulaşmak, bir parmağın tuşa basması kadar anlık bir faaliyete dönüşmüştür. Olumlu yanlarının yanında olumsuzluk- lara da neden olan (Görsel 5.18) Genel Ağ, suçlarda ve terör eylemlerinde küresel boyut ve çeşitlilik ortaya çıkarmıştır. II. Dünya Savaşı sonrası yaşanan Soğuk Savaş’taki rekabet siber alana kaymıştır. WikiLeaks (Vikiliks) Belgeleri ve NSA (Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı) kanunsuz izlemeleri dünya çapında skandal boyutlara ulaşmıştır.
GENEL AĞ’IN İCADI: ABD’de 1969’da Stanford Araştırma Enstitüsündeki bilgisayar hatası ile “log in” kelimesi yazılırken “g” tuşuna basıl- masıyla bilgisayar çöktü ve “lo” yazısı bağlı olduğu ağın diğer ucundaki bilgi- sayarda ekrana yansıdı. Bu iki harf ağ üzerinden gönderilen ilk ileti oldu.
Siber tehdit ve suçlarda birey ve kurumların ya- nında asıl mağduriyeti devletler yaşamaktadır. Zira devletler, ulusal ve uluslararası Genel Ağ altyapısı ile birbirine bağlanan sağlık, eğitim, güvenlik, sanayi ve ticaret gibi alanlarda siber saldırıya uğramaktadır. Bu saldırılar da istenmeyen pek çok sonuç ortaya çıkarmaktadır. Dünyada kültürel ve siyasi etkinliğini artıran Türkiye’ye, siber ortamdaki tehdit ve saldırı- larda da artışlar yaşanmıştır. Gezi Parkı Olayları’nda dış ülke merkezli Genel Ağ siteleri kullanılmıştır. 15 Temmuz Darbe Girişimi’nde Bylock (Baylok) vb. gizli mobil haberleşme programları kullanılmıştır. Kasım 2017 NATO Müşterek Harp Merkezindeki siber harp tatbikatında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın düşman olarak gösterilmesi de Türkiye’ye karşı yürütülen siber tehdit ve saldırılara örnektir.
Türkiye’de ulusal çapta siber tehdit ve saldırıların birçoğu millî birimler tarafından etkisiz hâle getiril- mektedir. Bu saldırılara karşı tüm kurumların ve hal- kın bilinçlendirilmesi için Ulaştırma, Denizcilik ve Ha- berleşme Bakanlığı, BİT (Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu), TİB (Telekomünikasyon İletişim Merkezi) ve USOM (Ulusal Siber Olaylara Müdahale Merkezi) gibi kurum ve kuruluşlar tarafından bilgilendirici, eğitici ve önleyici hizmetler verilmektedir. Ulusal düzeyde ve- rilen bu hizmetler, millî şuur ve duruşa sahip kalifiye personellerin yetişmesinde etkili olmuştur. Ulusal siber güvenlik için oluşturulan KAMUNET’e hâliha- zırda 52 kurum dâhil olmuştur. Ulusal siber güven- lik için 2017’deki tatbikat gerçek ortamların kulla- nıldığı beş aşamalı ilk ulusal siber tatbikat olması bakımından önemlidir. Ayrıca ilki 2013-2014 yılları, ikincisi 2016-2019 yılları için olmak üzere iki adet ulusal siber güvenlik eylem planı hazırlanmıştır.
WIKILEAKS: Avusturalyalı Julian Assange (Julyan Asinj) tarafından 2006’da radikal şef- faflık adıyla dünya çapında kötülükleri ve yozlaşmaları ifşa etmek için kuruldu- ğu iddia edilen web sitesi, tüm dünyaya açık olarak kuruldu. WikiLeaks sitesi, ilk olarak Kenya’daki Scientology Kili- sesi’ne dair belgelerin ifşa edilmesiyle yayınına başladı.
Siber teknolojinin bu gelişmesi, beraberinde sosyal medya kavramını da ortaya çıkarmıştır. Bilgisayar ve akıllı cep telefonu teknolojilerinde sınır tanımayan gelişmelere günümüz insanının bu ürünleri tüketme çılgınlığı da eklenince Ge- nel Ağ kullanımında katbekat artışlar yaşanmıştır.
SİBER:
Siber Tehdit: Dünyaya yayılmış bilişim sistemleri ve bunları birbirine bağlayan ağ- lardan oluşan ortamda, kurum veya siste- min zarar görmesiyle istenmeyen sonuçla- rın ortaya çıkmasıdır.
Siber Saldırı: Bilişim sistemlerinin giz- lilik, bütünlük veya erişilebilirliğini ortadan kaldırmak amacıyla siber ortamın herhangi bir yerindeki kişi veya bilişim sistemleri tara- fından kasıtlı olarak yapılan işlemlerdir.
Toplumu aynı ideoloji etrafında birleştirme aracı olarak kullanılan fotoğraf, film, radyo ve televizyo- na bilgisayar da eklenmiştir. Bilgisayar bilginin tas- nif edilmesi ve saklanmasında kullanılmıştır. Bu iki alanın birbiriyle iç içe işleyişi Genel Ağ’ın keşfi ve kullanımının yaygınlaşmasıyla farklı alanlara kay- mıştır. Günümüzde sosyal medya, Genel Ağ ağır- lıklı içeriklerin kullanımıyla işleyişine devam etmek- tedir. Sosyal medyada kültür, toplum, bilgisayar ve siber iç içedir. Bilgisayar, Genel Ağ üzerinden kültür ve toplumların değiştirilebildiği önemli bir araç ko- numuna gelmiştir.
Sosyal Medya Kullanımının Olumlu Yanları
• Yeni haberlere hızlı şekilde ulaşılabilmesi,
• Ürün pazarlamada geniş kitlelere ucuz, hızlı ve kolay yoldan ulaşılabilmesi,
• Hızlı örgütlenme imkânı elde edilmesi, • Mekâna bağlı kalmaksızın yeni arkadaşlar edi- nilebilmesi,
• Farklı düşünce, coğrafya ve kültürlerin daha hızlı tanınabilmesi,
• Kişiler arasındaki paylaşımların hızlı ve ucuza yapılabilmesidir.
Sosyal Medya Kullanımının Olumsuz Yanları
• Kişi, kurum veya kuruluşlara yapılan haksız ithamların geniş kitlelere ulaşması,
• Kişi hak ve hürriyetlerine yönelik saldırılar ve engellemelerin yaşanması,
• Toplumları olumsuzluklara sürükleyecek asparagas haberlerin hızlıca yayılması,
• Kültürel ürünler ve kişiler arası ilişkilerin sanallaşması,
• RSI, hikikomeri, ego sörfü, blog ifşacılığı, siberhondrik, fare-klavye hastalığı, youtube narsizmi, taklitçi- lik, sosyal medya bağımlılığı gibi hastalıklara sebep olmasıdır.
II. Dünya Savaşı’ndan sonraki otuz yılda uygu- lanan karma kapitalist model, 1990’larda değişime uğramıştır. Bu değişimle daha fazla kâr elde edil- mesi, üretimin maksimum seviyede artırılması ve kapitalist üretimin küresel pazarının genişletilmesi hedeflenmiştir.
ENDÜSTRİYEL ÜRETİM: Gelişmiş makinelerle maddelerin iş- lenerek toplu ürünlerin ortaya konulduğu üretimdir.
SSCB’nin dağılması, dünyada demokrasi ve ka- pitalizmin zaferi olarak nitelendirilmiştir. 1990-2010 yılları arasında dünya genelinde en bariz büyüme göstergelerinin kaydedildiği alanlardan biri endüstri- yel üretimde yaşanan küreselleşmedir. Endüstriyel üretim yapan pek çok küresel şirketin yatırımı bazı ülkelerin gayrisafi millî hasılasından üç dört kat daha fazladır. Küresel düzeyde yatırım yapan firmaların yatırım ve işleyişleri, yerel anlayışlardan uzaklaşmış ve küresel kurallara göre oluşturulmuştur. Bu firma- lar, ulusal ve uluslararası istihdama ve yeni teknolojilerin gelişimine olumlu katkılar sağlamıştır. Ancak bu şirketlerin yerel olmaması, her an başka bir bölge veya devlete taşınma ihtimalinin bulunması ciddi bir risk olarak görülmüş hatta tecrübe edilmiştir.
Küresel firmalar, yerellikten uzaklaşan tüketi- cileri sosyal medya üzerinden veya diğer iletişim araçlarıyla yönlendirerek kendi belirledikleri talep- lerin tüketicide oluşmasını sağlamıştır. Bu talepler istenilen satışı beraberinde getirmiştir. Bu yoğun tüketimi karşılamak için gıda ve teknoloji gibi alan- larda üretim yapan şirketler, dünya geneline yayı- larak küresel bir marka özelliği kazanmıştır. Kişisel mutluluk, etkinlik ve belirleyicilerin yok olduğu dünyada, her şeyin tek tip olduğu monoton hayat ve hapsolmuş bir insan tipi oluşmuştur.
KAPİTALİZM: Üretim araçlarının özel mülkiyetin elinde olduğu ve serbest piyasa ekonomisi çerçe- vesinde bu araçların kâr birikimi sağlamak için kullanıldığı bir ekonomik sistemdir.
Sosyal medyanın sahip olduğu potansiyel, kapitalizmin bu alana yayılmasına neden olmuştur. En- düstriyel yapılar, Genel Ağ’ın icadını ve yayılmasını; Genel Ağ’ın varlığı da yeni endüstriyel yapıların gelişmesini sağlamıştır. Bu sarmal gelişim, kapitalizmin dijitalleşmesine neden olmuştur. Bu değişimlerin gerçekleştirilmesinde sosyal medyanın katkısı çok büyüktür. Üretimdeki aşırı artışlar kapitalizme nasıl zemin hazırlıyorsa siber alandaki ilerlemeler de kapitalizmin gelişmesi ve yayılmasında etkili olmaktadır. Genel Ağ üzerinden yapılan reklamlar dünyanın her yerine saniyeler içerisinde ulaşmakta, bu hızlı etki- leşim pazarlama sınırlarını ortadan kaldırmaktadır.
Gelişen teknolojilerle yıkıcı ve öldürücü etkisi artırılan silahlar fazlaca üretilmekte, çeşitlendi- rilmekte ve ihraç edilmektedir. Silahlanma yarışı beraberinde yeni sorunları getirmiş, bu sorunların çözümünün de savaşlarda aranmasına sebep ol- muştur. Endüstriyel üretimde yaşanan gelişmeler- de askerî yatırımların öncelikli olduğu görülür.
KİTLE İMHA SİLAHLARI: Biyolojik, kimyasal, nükleer ve radyolojik silahlara ve bu silahları hedefe ulaştırmada kullanılan ekipmana verilen ortak isimdir.
Sivil amaçlarla üretilen İHA’lar (İnsansız Hava Ara- cı), enerji üretimi için vazgeçilmez olan nükleer sant- raller, insan sağlığı için oluşturulan bakteriler ve daha birçok alanda yapılan keşifler ve üretimler askerî alan- da kullanılmıştır. Bu durum endüstriyel üretimin askerî üretim ağırlıklı olarak yapıldığı bir dünyayı ortaya çı- karmıştır. Endüstriyel üretimin, kitle imha silahlarının ve silah teknolojilerinin bu denli gelişmesi topluma ve çevreye geri dönüşü olmayan zararlar vermiştir. Hiro- şima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarının, Çer- nobil ve Fukushima nükleer santrallerinin, Suriye ve Filistinliler üzerine atılan fosfor bombalarının (Görsel 5.20) ve doğaya hoyratça salınan sera gazlarının telafi edilemez sonuçları, dünyayı ve insanlığı adım adım felakete sürüklemektedir.