Soğuk Savaş Dönemi’nde Türk Dış Politikasında Meydana Gelen Gelişmeler

1930’lu yıllara gelindiğinde Batı ile sorunlarını büyük oranda çözen Türkiye, “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesiyle kendi içinde ve dünyada barış ortamından yana tavrına devam etti. Türkiye, bu süre içe- risinde önceliğini çağdaşlaşmaya ve ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmeye ayırdı.

1933’te Almanya ve Japonya, Milletler Cemiyetinden ayrılarak saldırgan bir politikaya yöneldi. Bu ülkelere İtalya’nın da katılması Türkiye için tehdit oluşturdu ve Türkiye’nin öncelikli dış tehdit algısını İngiltere’den İtalya’ya döndürdü. 1934’te Türkiye’nin girişimleriyle kurulan Balkan Antantı ve 1937’de kurulan Sadabat Paktı ile Türkiye, çevresinde bir güvenlik kuşağı oluşturmayı amaçladı. 1936’da imza- lanan Montreux Boğazlar Sözleşmesi ile Boğazlar üzerindeki Türk hâkimiyetinin güçlendirilmesi de bu yönde alınan tedbirlerdendi. Bu gelişmeler yaşanırken yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli müttefiklerinin başında SSCB gelmekteydi. II. Dünya Savaşı sırasında SSCB’nin Türkiye politikasında değişiklikler meydana geldi. Doğu Anadolu’dan toprak ve Boğazlar üzerinde hak talep eden SSCB, Tür- kiye’nin sert direnci ile karşılaştı. ABD, II. Dünya Savaşı sonrası Truman Doktrini ve Marshall Planı ile Türkiye’ye destek verdi.

Truman Doktrini ve Türkiye-ABD Yakınlaşması

ABD ile ilk olarak 1830’da kurulan iyi ilişkiler, Wilson İlkeleri’nin olumlu yönleri göz önünde tutularak Kurtuluş Savaşı yıllarında da devam ettirildi. ABD’nin 1927’de Ankara’da büyükelçilik açmasıyla ilişkiler üst düzeye çıktı. ABD’nin 1941’deki Ödünç Verme ve Kiralama Kanunu ile Türkiye’ye yaptığı yardımlar neticesinde ilişkiler daha da gelişti. Tüm bu gelişmelere rağmen ABD, Türkiye’ye her zaman mesafeli durdu. II. Dünya Savaşı sonrasında büyük yıkıma uğramış Avrupa’da komünizmin yayılması ABD’yi rahatsız etti. SSCB’nin Yunanistan’da komünistlere yardım etmesi ve Türkiye’den toprak talebinde bulunması ABD’nin özellikle Türkiye’ye karşı politikasını değiştirmesine neden oldu. Artık her fırsatta Türkiye’ye açıktan destek vermeye yönelen ABD, Başkan Truman’ın (Görsel 3.29) ortaya koyduğu Truman Doktrini ile bu politikasını somutlaştırdı.

Truman Doktrini 27 Mayıs 1947’de kanunlaşarak yürürlüğe girdi. Bu doğrultuda 12 Temmuz 1947’de Türkiye ile yardım antlaşması imzalandı. Bu antlaşma Türk-Amerikan ilişkilerinde önemli bir dönüm noktası olurken daha sonraki dönemde yapılacak antlaşmaların da temelini oluşturdu. Truman Doktrini ile Türkiye Cumhuriyeti’nde ekonomi, sanat, yaşam tarzı ve siyaset gibi birçok alanda değişimler oldu. Özellikle iç ve dış tehdit algılamalarındaki değişimler, Türk toplumunu derinden etkiledi.

İç Tehdit Algılamalarındaki Bazı Değişimler

• Muhalefet iç tehdit olmaktan çıktı ve İsmet İnönü’nün demokrasi yönündeki demeçleri yoğunlaştı.
• 1947’de liberal görüşlere sahip Hasan Saka (Görsel 3.30) Hükûmeti kuruldu.
• ABD ile olan yakınlaşma neticesinde Türkiye’de Batı tarzı demokrasi gelişti.
• Türk toplumunda geniş yer bulan ABD sempatizanlığı, Türk toplumuna yön verdi.
• En tehlikeli iç tehdit unsurlarından biri olan irtica, yerini komünizme bıraktı.
• Türkiye anayasasında komünizmden esinlenerek ya- pılmış maddeler değiştirildi.
• Mecliste grubu olan DP ve CHP birbirlerini komünizm- le yeteri kadar mücadele etmemekle suçladı.
• Daha önce irtica denerek dışlanan dinî hassasiyetler toplumsal yaşamda ön plana çıkartıldı.

Dış Tehdit Algılamalarındaki Bazı Değişimler

• II. Dünya Savaşı’ndan sonra iki kutuplu dünyanın or- taya çıkması Türkiye’yi de etkiledi. Türkiye, SSCB’nin saldırgan tutumu karşısında ABD ve Batı’nın yanında yer aldı. İç ve dış siyasetinde ABD eksenli bir politika izledi.
• Türkiye, dış politikasının merkezine ABD’yi yerleştir- di. ABD’nin içinde olduğu veya ABD’nin istediği kuru- luşlara dâhil oldu.
• ABD karşıtı olan kuruluşlardan ve devletlerden uzak durdu.
• ABD ile müttefik olmanın Türkiye’ye sağladığı güven ve rahatlık ile hızlı bir dışa açılım sürecine girildi.
• Daha önce SSCB ve Avrupa ağırlıklı olan ithalatın yönü ABD’ye yöneldi. Amerikan malıdır yazısı kali- tenin göstergesi kabul edildi.
• 1947-51 yılları arasında Türkiye’ye yapılan yardımın miktarı yaklaşık 400 milyon dolardı. Bu çerçevede Türk ordusuna eğitim, nakliye ve bombardıman uçak- ları verildi fakat bu malzemelerin bakımı Türkiye’ye külfet oldu. Yedek parça ve bakıma aşırı para harcan- ması Türkiye ekonomisini zora soktu. Bütün bunlar Türkiye’yi ABD’ye bağımlı hâle getirdi. Bu bağımlılık siyasi tercihleri de etkiledi. Türkiye’nin, İslam dünya- sına rağmen İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke olması buna bir örnektir.
• Türkiye 1949’da toplanan Asya Devletler Kongresi’ne katılmadı, kendisini bir Avrupa devleti gibi görerek Asya’dan uzaklaştı.

Kore Savaşı ve Türk Dış Politikası

II. Dünya Savaşı devam ederken yapılan Yalta ve Potsdam konferanslarında Kore’nin paylaşımı gün- deme geldi.1945’te SSCB, Japon işgalindeki Kore topraklarının 38. enleme kadar olan kısmını işgal etti. Savaş sonrasında da işgal ettiği bölgelerden çekilmedi. ABD’nin kontrolündeki Kore topraklarında 10 Mayıs 1948’de seçimler yapılarak Güney Kore Cumhuriyeti kuruldu. SSCB de 38. enlemin kuzeyinde seçimler yaparak Kore Halk Cumhuriyeti’nin kurulmasını sağladı. Bu gelişmelerle Kore ikiye bölünmüş oldu.

Çin’de komünist idare kurulunca (1948) SSCB, ABD’yi Asya’dan atma planını uygulamaya koydu. Bu planın ilk ve en önemli adımı olarak Kuzey Kore kuvvetleri 25 Haziran 1950’de Güney Kore’ye saldır- dı. ABD ise BM bünyesinde Birleşmiş Milletler Kuvveti oluşturarak General MacArthur’un komutasında Güney Kore tarafında sa- vaşa dâhil oldu. Bu savaşa Türkiye de asker gönderdi. Kore Harbi’nde Türk birlik- lerinin özellikle Kunuri’de gösterdikleri kah- ramanlıklar savaşın seyrinde önemli rol oyna- dı. İki tarafın da üstün gelemediği bu savaşta mücadelenin Kore topraklarının dışına çıkmama- sına her iki taraf da özen gösterdi. 1951’de başlayan barış görüşmeleri 1953’te Stalin’in ölümü üzerine neticelendi. Yapılan Panmunjom (Panmınyom) Mü- tarekesi ile savaş sona erdi.

Türkiye, Kore Savaşı’na bir tugay askerle katıldı (Görsel 3.31). Türkiye’nin savaşa katılmasında etkili olan faktörlerden bazıları şunlardır:

• Türkiye’nin Truman ve Marshall yardımlarını yapan ABD’yle ilişkilerini sekteye uğratmak is- tememesi
• ABD’nin Senatör Cain (Keyn) aracılığı ile Tür- kiye’den savaşa katılması yönünde talepte bu- lunması
• Türkiye’nin SSCB tehdidi karşısında güvenlik sorununu çözmek için NATO’ya dâhil olmak is- temesi
• Türkiye ile ABD arasındaki savunma ve güven- liğe yönelik iş birliğinin geliştirilmesi.

II. Dünya Savaşı’na katılmayan Türkiye’ye Batı Bloku’nda temkinli bakılıyordu. Türkiye’nin dış siya- sette izlediği içe kapalılık politikası, bu algıyı kırmasında oldukça yetersizdi. 1950 seçimleri ile iktidara gelen Demokrat Partinin uygulamak istediği aktif dış siyaset için Kore Savaşı uygun bir ortam oluşturdu. Bu savaş Türkiye’nin kendini Batı’ya ispatlamasında önemli bir adım olabilirdi. Tüm bu gerekçeler, Tür- kiye’nin Batı ile özellikle de ABD ile güvenlik konusunda stratejik ortaklık kurması gereğini ortaya çıkardı. Bu ortaklığın yolu, Kore Savaşı’nda Türkiye’nin sergileyeceği tutuma bağlıydı. Türkiye, yaklaşık 6 bin askerle ABD’den sonra Kore Savaşı’na en fazla asker gönderen ülke oldu. Bu savaşta 721 Türk askeri şehit, yüzlercesi ise gazi oldu.

Türkiye’nin NATO’ya Üye Olması

Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu ilk yıllardan itibaren kendisi için en büyük tehlikeyi oluşturabilecek SSCB ile barışçı bir siyaset izledi. II. Dünya Savaşı sonrası Moskova, yirminci yılını dolduran Türkiye ile Saldırmazlık ve Dostluk Antlaşması’nı yenilemedi. Bir nota ile Türkiye’den Doğu Anadolu’dan toprak, İstanbul Boğazı ve Çanakkale Boğazı’ndan üs talep etti. Türkiye, Truman Doktrini ve Marshall Yardımla- rı ile Batı Bloku’nda kısmi olarak yer buldu. Buna rağmen yeni dünya düzeninin oluşma sürecinde hâlâ güvenlik sorunu yaşıyordu. Bu nedenle Batı güvenlik sisteminde kendine yer bulabilmek için bir çaba içine girdi. Mayıs 1949’da kurulan Avrupa Konseyi bir fırsat olarak değerlendirilerek uluslararası ilişkiler- de devamlı bir dost ve müttefik aranmaya başlandı.

Türkiye Marshall Yardımları kapsamına dâhil edilmek ve SSCB tehdidine karşı kurulmuş olan NATO’ya üye olabilmek için kuruluşundan üç ay sonra Avrupa Konseyine katıldı. Bu hamlesiyle konseyin kurucu üyeleri arasında yerini aldı. ABD ile müttefik olmanın yolu NATO’ya üye olmaktan geçiyordu (Görsel 3.33). Türkiye’nin Avrupa Kon- seyi ve NATO’ya girmesindeki siyasi gerekçeler önemli oranda örtüşmektedir.

AVRUPA KONSEYİ: Strasbourg (Sıtrasburg) merkezli olarak kuru- lan konsey İngiltere, Fransa, Danimarka, İtalya, İrlanda, Norveç, İsveç ve Benelüks ülkeleri tara- fından 5 Mayıs 1949’da kuruldu. Avrupa Konseyi, II. Dünya Savaşı’ndan maddi ve manevi kayıpla çıkan Avrupa’da halklar arasında uzlaşmayı sağ- lamak, kıtada süregelen gerginlik ve tartışmanın yerine ortak kurumlar, standartlar ve sözleşme- lere dayalı güven ve iş birliği ortamı tesis etmek amacıyla kurulan birliktir. İnsan hakları, hukukun üstünlüğü ve ırkçılıkla mücadele konseyin çalış- ma alanına giren konular arasındadır.

Türkiye’nin NATO’ya girmesinin gerekçelerinden bazıları şunlardır:

• Sovyet tehdidi karşısında Türkiye’nin gü- venlik sorununu çözmek
• ABD ile ilişkileri geliştirerek çağın gerisinde kalan Türk ordusunu modernize etmek
• Çağın gereği olan demokratik yapının ge- lişip yerleşmesi için ekonomik gelişmişliği sağlamak.

ABD’nin Türkiye’yi NATO’ya kabulünün gerekçelerinden bazıları şunlardır:

• ABD’nin SSCB’ye karşı Türkiye’den üs talebinin ortaya çıkması
• Türkiye’nin Orta Doğu ve petrol bölgelerine yakın olması
• Doğu Avrupa ülkelerinin silahlanmaya baş- laması • SSCB’nin komünizmi Yunanistan ve Türki- ye’ye yayabileceği endişesi

Kore Savaşı’nda yaptığı katkılardan dolayı NATO Konseyi 17 Ekim 1951’de Türkiye’nin birliğe üyeliğini kabul etti. 19 Şubat 1952’de TBMM, Türkiye’nin NATO’ya üyeliğini onayladı. Türkiye’nin NATO’ya üyeliğine SSCB sert tepki verdi fakat NATO üyesi olan Türkiye bu tehdide boyun eğmedi.

NATO Üyeliği Sonrası Türk Silahlı Kuvvetlerindeki Değişimler

Türk savunma sanayisi 20. yüzyıla gelindiğinde kendi ihtiyaçlarına cevap veremiyordu. Kurtuluş Sa- vaşı yıllarında bu alandaki eksiklik ciddi olarak hissedildi. Cumhuriyet Dönemi’nde ilk olarak Şakir Züm- re ile başlayan özel sektör savunma sanayisi yatırımları Vecihi Hürkuş, Nuri Demirağ gibi müteşebbisler ile devam etti.

Henüz kurulma aşamasında olan Türkiye Cumhuriyeti savunma sanayisi, ABD’nin Truman ve Mar- shall planları kapsamında Türkiye’ye yaptığı askerî yardımlardan olumsuz etkilendi. Türkiye, NATO’ya dâhil olması ile ABD güvenlik çemberine de dâhil edildi. Devletin yurt içinden temin etmeye çalıştığı as- kerî ihtiyaçlar ABD tarafından karşılandı. Bu yardımlarla yerli sanayi gereksiz konuma düşürüldü, mev- cut tesisler lağvedildi ve planlanan yatırımlardan vazgeçildi. Artık kendi kendini çeviremeyecek duruma gelen askerî malzeme üretim tesisleri, 1950’de çıkarılan kanunla Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKEK) Genel Müdürlüğü bünyesine alındı. Millî savunma sanayi ruhu Savunma Bakanlığınca Ar-Ge Daire Başkanlığı bünyesinde (1954) yaşatılmaya çalışılmışsa da istenen sonuçlar elde edilemedi.

Truman ve Marshall yardımları ile belli oranda modernize edilen Türk ordusunun yeterli düzeye ulaş- tığı söylenemezdi. 1952’de yardımlar, 680 milyon doları askerî olmak üzere 960 milyon dolara ulaştı. Türkiye’ye yapılan NATO yardımları 1970 yılına kadar 5 milyar dolara ulaştı. Bu dönemde ABD’den gelen yardımlar da 1,208 milyarı hibe olmak üzere 2,727 milyar dolardı. Yapılan bu yardımlar askerî ağırlıklıydı. 1954-62 yılları arasında yaklaşık 1,5 milyar dolarlık askerî yardım yapıldı. Bu yardımlar, Türkiye’nin ihtiyacı olan ekonomi ve sanayi alanına aynı oranda yansımadı. Türkiye’nin bu alanlardaki boşlukların doldurulması yönündeki tüm girişimleri ABD tarafından göz ardı edildi.

NATO etkisi ve desteğiyle Türkiye’de yapılan askerî yatırımlar ve oluşumlar şunlardır:

• Yapılan teçhizat ve silahların kullanımını öğretmek için ABD ve diğer NATO ülkelerinden Türkiye’ye askerî uzmanlar geldi. Bu uzmanlar Türk askerî okullarında ve askerî akademilerde görevlendirildi.
• Gelen uzmanlar Türk askerî eğitim sistemini şekillendirmeye başladı. Sonrasında Türk askerî siste- mi tamamen ABD modelini alarak kökten değişime uğradı.
• Gelen askerî yardımlarla İzmir NATO Güney Komutanlığı kuruldu, Adana İncirlik Hava Üssü inşa edildi. Ayrıca Çiğli, Diyarbakır, Trabzon, Samsun, Gölbaşı, Karamürsel gibi bölgelerde de askerî üsler inşa edildi. 1970 yılında bu üslerdeki Amerikalı personel sayısı 25 bine ulaştı.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin Tehdit Algısında Değişim

Türkiye, Atatürk zamanındaki çok yönlü dış siyasetten uzaklaşıp NATO merkezli bir siyaset izleme- siyle ABD güvenlik çemberine dâhil edildi. Türkiye’ye yapılan ciddi boyuttaki askerî yardımlarla millî savunma sanayisi, kurulmadan sonlandı. Devletin yurt içinden temin etmeye çalıştığı askerî ihtiyaçlar ABD tarafından karşılandı.

ABD ve NATO’nun SSCB’yi etkisiz hâle getirmek için oluşturduğu Çevreleme Politikası doğrultu- sunda Türkiye de bazı hamlelerde bulundu. SSCB tehlikesine karşı 1953’te Türkiye’nin girişimleri ve Yunanistan ile Yugoslavya’nın katılımıyla Balkan İttifakı imzalandı. Türkiye ve Irak tarafından 1955’te kurulan Bağdat Paktına İngiltere, Pakistan ve İran da katıldı. Bu paktın amacı SSCB tehdidine karşı Arap ittifakının kurulmasıydı fakat Irak dışında hiçbir Arap ülkesi pakta katılmadı. Bununla birlikte SSCB, Arap ülkelerinde Bağdat Paktı karşıtı taraftarlar bulup Orta Doğu’ya daha kolay yerleşti. Pakt, amacına ulaşamadığı gibi Türkiye’nin Arap dünyası ile olan ilişkilerine de zarar verdi.

Türkiye, 1960’lı yıllarda Kıbrıs Meselesi’nin ortaya çıkmasıyla ittifak içerisinde olduğu Batı Bloku’n- dan beklediği desteği bulamadı ve uluslararası politikada yalnızlığa düştü.