Yumuşama Dönemi’nde Dünyadaki Ekonomik, Sosyokültürel ve Bilimsel Gelişmeler

Dünya Ticaret Hacmindeki Değişim

1945-1970 yılları arasında henüz sömürgeciliğin tam anlamıyla ortadan kalkmadığı dönemde ge- lişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelerdeki sömürge bağlantılarını kullanarak ham maddeyi düşük fiyat- lardan aldılar. Ayrıca ucuz petrol ve iş gücü, gelişmiş ülkelerin ekonomik ilerlemelerinde çok önemli bir unsur oldu. Gelişmiş ülkelerin verimlilik ve kâr oranlarında büyük artışlar yaşandı.

II. Dünya Savaşı sonrası Batı Avrupa ülkelerinin ekonomileri ciddi yapısal değişimlere uğradı. Ül- kelerdeki tarımsal nüfus 1950’lerde %20-25 iken 1970’lerde %10’a geriledi. Bu durum tarımda ma- kineleşmenin bir sonucuydu. II. Dünya Savaşı sonrası gübre kullanımındaki artış tarımsal üretimi de artırdı. ABD’nin tarım alanında ihracatının artması tarımda üretimi dünya çapında artırdı. Bu artış Üçüncü Dünya ülkelerinin ekonomilerini olumsuz etkiledi.

Sanayideki yeniden yapılanma süreci sektörde bir değişim başlattı. Maden kömürü, demir, tekstil gibi eski sanayi sektörlerinde durgunluk yaşanırken yeni teknolojilerin kullanımıyla kimya, elektrik gibi sanayi sektörleri hızla gelişti. Bu gelişmeler ekonomik hacmin büyümesini sağladı. İngiltere’de maden kömürü, demir ve demirli metallerde üretim oranlarında %50, tekstilde %20 düşüş yaşanırken kimya- salların üretimi yaklaşık iki katına çıktı.

1930’lu ve 40’lı yıllarda gelir azlığı ve işsizlik gibi nedenler tüketimde azalmaya sebep olmuştu. Savaş sonrasını gören kuşaklar, bazı ülkelerde karneye bağlanan tüketim mallarının kıtlığını yaşamış, bu durum bir tüketim açlığı oluşturmuştu. Yaşanan gelişmeler, iç tüketimde daha önce görülmemiş boyutlardaki artışın hem sebebi hem de sonucuydu. Ertelenmiş ve bastırılmış tüketim arzusu, savaş sonrası hızlı büyümenin en önemli sebeplerinden biri oldu.

II. Dünya Savaşı sonundaki teknik gelişmelerin sanayi alanında hızlı bir şekilde uygulanışı, sana- yide verimliliği artırdı. Yaşam kalitesinin artması, insanların daha önce lüks olarak görülen çamaşır makinesi, televizyon vb. ürünlere sahip olmalarını sağladı. Temel ihtiyaçların karşılanmasından sonra sanayiciler, üretimde devamlılığı sağlayabilmek için yeni ihtiyaçlar ortaya koydu. Reklamlar bu alan- daki boşluğu doldurdu. Büyük firmalar, reklam sektörüne büyük bütçeler ayırdı. Reklamlarla bireyler- deki alım duygusu kamçılanmaktaydı. Reklam sektörü inanılmaz bir hızla gelişti. Özellikle hem görsel hem işitsel özelliğe sahip bir araç olan televizyonun reklam dünyasının hizmetine girmesiyle reklam harcamaları büyük boyutlara ulaştı.

Avrupa’daki tüketim artışıyla bağlantılı olan ihracat fırsatları, Avrupa ülkeleri için daha da dinamik bir biçimde büyüyen bir ihracat piyasası oluşturdu. Avrupa’nın ekonomik bütünleşme süreci; büyük ve gümrük tarifesinden muaf, tek bir Avrupa pazarını oluşturdu. Batı Avrupa ülkeleri kendi aralarındaki ticari faaliyetleri giderek artırdılar.Böylece AET’ye üye ülke ekonomileri için olanak yaratan bir ihracat patlaması sağlandı.

Uluslararası ticaretin artışı, ülkelerin birbirlerine daha bağımlı hâle gelmesini ve özellikle çok uluslu şirketlerin çeşitli ülkelerde yayılmasını sağladı.

ABD’de Irkçılık Karşıtı Hareketler

1960’lı yılların ABD’sinde ırk ayrımcılığının sona erdirilmesi için büyük bir mücadele verilmekteydi. İç savaş sonrasında köleliğe son verilen ABD’de, 1868 ve 1870 yıllarında anayasada yapılan düzenlemelerle Afro-Amerikanlara siyasi haklar verilmişti. Ülkenin güneyinde kurulan Ku Klux Klan (Ku Klaks Klan) örgütü, bu hakların engellenmesi ve Afro-Amerikan vatandaşların baskı altına alınması için çalışmaktaydı.

Irkçılığa karşı savaş, Rosa Parks’ın (Roza Parks) 1955’te Alabama’da bir belediye otobüsünde yerin- den kalkmamasıyla başladı. Parks, otobüsün siyahilere ayrılmış yerinde oturuyordu. Birkaç beyaz yolcu ayakta kalmıştı. Yasa gereği beyaz bir yolcu ayakta kalırsa bir Afro-Amerikanın yerinde oturabilirdi. Parks, şoförün yaptığı uyarıya rağmen yerinden kalkmadı. Rosa Parks’ın otobüste yerini bir beyaza vermeyi red- detmesi, Afro-Amerikanların bir yıl sürecek otobüs boy- kotunu başlattı.

1958’de ırkçılığa karşı mücadelenin önderliğini, Baptist mezhebinin Afro-Amerikan papaz Martin Luther King (Martin Lüter King) üstlendi. 1960’ta Afro-Ameri- kanlar, lokantaların beyazlara ayrılmış bölümlerinde oturma eylemlerine başladılar. 1961’de de mücadele- lerini sürdüren Afro-Amerikanlar, eyaletler arası otobüs yolculuklarında beyazların koltuklarına oturma eylem- leri gerçekleştirdiler. Bazı Afro-Amerikanlar din değiş- tirerek Müslüman olmaya başladı. Bu hareketin lider- lerinden biri olan Malcolm X (Melkım İks), 21 Şubat 1965’te öldürüldü. 4 Nisan 1968’de Martin Luther King de öldürüldü. Bunun üzerine 125 kentte şiddet olayla- rı yaşandı. Aynı yıl düzenlenen Meksika Olimpiyatla- rı’nda Amerika’yı temsil eden iki atlet, Amerikan millî marşı çalınırken ellerine taktıkları siyah eldivenleriyle yumruklarını kaldırıp, başlarını indirerek ülkelerindeki ırk ayrımcılığını protesto etti.

AFRO-AMERİKAN SİVİL HAREKETİ:  1954-1968 yılları arasında ABD’de Afro-Amerikan halka yönelik ırk ayrımını muhafaza eden kanunların kaldırılarak vatandaşların eğitimine yönelik kanunla- rın getirilmesini, böylece insan haklarının tesis edilmesini amaçlayan harekettir. Hareketin Martin Luther King, Malcolm X gibi yürütücü liderlerinin yanında John Kennedy gibi önemli destekçileri de vardı.

68 Kuşağı

68 Hareketi, II. Dünya Savaşı yıllarından itibaren toplumsal sorunların giderek artması ve yaygın- laşmasıyla ortaya çıktı. 1968’de meydana gelen olaylar sonraki yıllarda da etkisini sürdürdü. Savaş sonrası dünya ekonomisi, ABD önderliğinde farklı bir boyut kazanmaya ve kapitalizm, altın dönemini yaşamaya başladı. Ancak ekonomik ve toplumsal sorunlar yaşayan Avrupa’da kapitalist sistemin sınırlarını zorlamaktaydı.

1960’lı yıllarda dünyada Vietnam Savaşı, Ay’a seyahat, Martin Luther King’in öldürül- mesi ve Prag’daki Sovyet tankları olayları yaşandı. 1968 yılında milyonlarca öğren- ci sokaklara çıktı, üniversiteler işgal edildi. Devrim ateşinin işçilere sıçramasıyla hayat felç oldu ve bu yıl, başkaldırı yılı olarak anıl- dı. İstekler; daha fazla özgürlük, eşitlik, ada- let ve temiz bir çevreydi. Prag’dan Paris’e, Londra’dan Tokyo’ya, San Fransisco’dan Pekin’e kadar her yerde kurulu düzeni teh- dit etmeye başlayan öğrenci hareketleri ya- şandı (Görsel 4.21). Gençliğin 1960’lardaki devrim isteği siyasi iktidarlar tarafından bas- tırıldı.

68 OLAYLARI: Fransa’da belirli ülkülerle bireysel özgürlük, kadın-erkek eşitliği, yaygınlaşan pasifleşmenin önüne geçmek, yaşam standardının yükseltilme- si ve her alanda köklü değişimlerin gerçekleşme- si için yapılmış toplumsal bir isyan ve mücade- leydi.

1968’deki öğrenci olayları ve bu tarihle simgelenen 68 Kuşağı, dünya tarihinde kül- türel yaşamı derinden etkileyen ve yeni açı- lımlara ivme kazandıran özelliklere sahipti. 1968 yılının ilk aylarında Fransa’nın Nanter- re (Nanter) Üniversitesi öğrencilerinin eği- tim alanındaki taleplerine siyasal istekler de eklendi. Paris’te bazı lise ve üniversitelerde başlayan öğrenci hareketlerinin okul yönetimleri ve polis tarafından bastırılmak istenmesiyle çıkan olaylar, daha sonra işçilerin katıldığı bir isyana dönüştü. Göstericilerin çoğu komünizm, anarşizm gibi sol görüşleri ve Vietnam Savaşı karşıtlığını benimsemişti.

1968 Olayları dünya genelinde öğrenci protestolarının yaşanmasına neden oldu. Amerika’da ya- şanan benzer olaylar Başkan Johnson’ın seçim kampanyasından çekilmesine, Meksika’daki öğrenci protestoları ise silahlı çatışmalara yol açtı. Bu olayların etkisi İtalya ve Arjantin’de de görüldü.

68 Kuşağı Türkiye’de de üniversitelerde ortaya çıktı. Türkiye’deki 68 eylemlerinin en önemli özelliği antiemperyalist bir nitelik taşımasıydı. Tüm dünyada yayılan savaş karşıtlığı ve özgür- lük fikrinden etkilenen sol görüşlü gençlik, Amerikan 6. Filo’sunun Türkiye ziyaretine karşı protesto gösterileri yaptı (Görsel 4.22). 29 Nisan 1968’de Ankara’da yapılan miting- de “Tam bağımsız, gerçekten demokratik Türkiye!” sloganı on binler tarafından tekrar- landı. Türkiye’de 68 Kuşağı; Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya gibi isim- ler liderliğindeki sol hareketle özdeşleştirildi.

Kadın Hakları Sorunları

Toplumsal cinsiyet kavramı ilk olarak 1930’lu yıl- larda fizyolojik cinsiyetin psikolojik karakterlerden farklı olduğunu belirtmek amacıyla kullanılmıştır. Toplumsal cinsiyet, 1950’li yıllarda psikoloji bilimin- de kimlik olarak kavramsallaştırılarak bireyin kadın ya da erkek olduğuna dair öz algısı şeklinde tanım- lanmıştır. Kadın ve erkeklere yönelik tutum ve davra- nışlarda, toplumsal cinsiyet rollerinin belirlenmesinde aile, eğitim, kültürel ortam ve kişilik etkili olmuştur. Cinsiyete dayalı ayrımcılık; fırsatların, kaynakların, ödüllerin cinsiyete göre farklı dağılması şeklinde ifade edilmektedir. Bireylere iş performanslarına göre değil, kendilerine atfedilen rollere ve cinsiyetlerine göre davranılarak ayrımcılık yapılması önemli bir so- run oluşturmaktadır.

Kadınlar hem sosyal hayatta hem çalışma hayatında doğrudan veya dolaylı olarak cinsiyet ayrımcılığına maruz kalmaktadırlar. Bunun en önemli gös- tergesi, işlerin kadın işi ve erkek işi olarak gruplandırılmış olmasıdır. Kadınlar, mesleki yönlendirme ve işe giriş aşamasında, iş ortamında çalışma esnasında, işten ayrılırken veya çıkarılırken cinsiyete dayalı ayrımcılık uygulamaları ile karşı karşıya kalırlar. Kadınlar, sosyal haklarını kullanmada ayrımcı- lığa tabi tutulmanın yanında, iş hayatında genellikle mobbinge de maruz kalırlar.

Spor, Sanat ve Müziğin Topluma Etkileri

1960’lar siyasi ve sosyal açıdan önemli değişikliklerin yaşandığı yıllardı. Bu değişim müzikte rock diye anılan müzik türüyle kendini gösterdi. Bu yıllarda rock müzik, kitleler üzerinde diğer sanat tür- lerinden daha etkili oldu. Rock müziğin önde gelen isimlerinden biri Bob Dylan’dı [ Bob Dilın]. Bob Dylan “Blowin in the wind (Blovin in dı vind)” adlı şarkısında ırk ayrımını eleştirdi. Bunun ya- nında politik ve dinsel konulu şarkılarıyla savaş kar- şıtlığını ortaya koydu. Müziğin toplumu değiştirecek tek olgu olduğu görüşüne sahip kolej ve üniversite gençliği, bu tarzdan büyük oranda etkilendi.

1960’larda devreye giren Pop Art, yüksek sana- ta ve kurumlarına karşı bir saldırı olarak görüldü. Bu sanatın en önemli isimlerinden Andy Warhol’un [Endy Vorhol (Görsel 4.24)] reklam imgelerini barındırdığı pop işleri, sanatın tüketim kültürüne kaymasına bir protesto gibi karşılandı. Warhol, tüketim toplumu için tüketilebilir sanat eserleri yaptı. Andy Warhol, “Benim resmim, bugün Amerika’nın üzerine inşa edilmiş ol- duğu kişiliksiz, kaba ürünlerin ve sakınması olmayan maddi nesnelerin ifadesidir. Bizi ayakta tutan yararlı fakat dayanıksız simgelerin, alınıp satılan her şeyin yansıtılmasıdır.” ifadeleriyle kendi sanatını açıklamış- tır. Warhol, sanat yaklaşımıyla bu yıllarda ve sonra- sında kitleler üzerinde etkili olmuştur.

1964’te dünya şampiyonu olan Muhammed Ali, kendini bir dünya vatandaşı ve tüm Müslümanların ko- ruyucusu olarak kabul etti. Amerikan yönetiminin ken- disini Vietnam Savaşı’na göndermek istemesine karşı “Vietnamlılar bana hiçbir kötülük yapmadı, neden on- larla savaşayım?” diyerek tarihî çıkışını yaptı. Siyahi gençler, onun ırkıyla gurur duymasına, lafını esirge- memesine ve bağımsız tavırlarına hayran oldu. (Gör- sel 4.25). Yüzyılın sporcusu seçilen Muhammed Ali, sporun ötesinde savaş karşıtı tutumu ve insan hakları mücadelesi ile de milyonlarca insana örnek oldu.

Dünyada Uzay Çalışmaları ve Askerî Teknolojinin Gelişimi

Soğuk Savaş iki blok arasında giderek artan silah yarışına sahne oldu. ABD ve Sovyetler Birliği’nde hava kuvvetlerine yapılan harcamalarda büyük artışlar ya- şandı. Silahlanma yarışının devrim yaratan yönü atom bombaları ve onları fırlatacak uzun menzilli füzelerde ya- şandı. SSCB, 1949’da kendi atom bombasını üreterek ABD’nin nükleer alandaki tekelini kırdı. SSCB, ABD’nin hidrojen bombasını geliştirmesine dokuz ay sonra karşı- lık verdi ve 1955’te orta menzilli balistik füzenin (SS-3) toplu üretimini yaptı.

1960’lı yıllarda denizaltılardan balistik füze fırlatma kapasiteleri geliştirildi. Rus ve ABD topraklarına hidrojen bombası atılması durumunda, her iki tarafın uğrayacağı zararlar ve yaşanacak can kayıpları görülmedik boyut- larda olabilirdi. Bu durumun muhatapları olan Moskova ile Washington savaş teknolojisine daha fazla kaynak ayırmaya başladı. 1960 ve 1970’li yıllarda her iki süper gücün 5 binin üzerinde muharebe uçağı vardı. ABD’nin savaş gemilerinin toplam tonajı 1974’te 2,8 milyon ton, SSCB’ninki 2,1 milyon tondu. İki süper güç, roketlerine birden fazla savaş başlığı taktı. İki taraf da füze taşıyan denizaltılarla donanmalarını güçlendirdi. SSCB’nin geliştirdiği SS-20’lere karşılık ABD Cruise fü- zelerini geliştirdi.

Silahlanma yarışı ve silah denetimi ile ilgili gelişmeler Washington ile Moskova’nın dünya siyasetinin merkezinde kalmalarını sağladı. Ruslar 1957’de dünya- nın insan yapımı ilk uydusu olan Sputnik’i (Görsel 4.27) uzaya yollayınca ABD ile Rusya arasındaki soğuk savaş, uzay yarışına dönüştü. Uzaya gönderilen uydular; as- kerî, bilimsel, meteorolojik ve iletişim amaçlı kullanıldı. ABD, uzay çalışmalarının koordineli bir şekilde yürütül- mesini sağlamak amacıyla Ekim 1958’de Ulusal Hava- cılık ve Uzay Dairesini (NASA) kurdu. 1969’da Ruslara yetişme gayretindeki ABD, Ay’a insan gönderdi (Görsel 4.28). Dünya çevresinde dönerek TV sinyallerini yansı- tan, hava değişikliklerini kaydeden ve casusluk yapan araçlar uzaya yerleştirildi. ABD’nin geliştirdiği uzay mekiği ile uzay çağı yeni bir döneme girdi.

ABD’nin millî uzay politikası; Amerika’nın güvenliğini güçlendirmek, ülkenin uzay alanında liderliğini sürdürmek, özel sektörü sivil uzay uygulamalarında teşvik etmek, uzak millî çıkarları araştırmak ve uza- yın serbestçe kullanımında diğer ülkelerle iş birliğine gitmek gibi amaçlardan oluşmaktaydı. Sovyetlerin uzay politikası ise uzay sahasında varlık göstermek ve uzaya hâkim olmak esasına dayanmaktaydı. Ruslar uzayda uzun süre yaşama yöntemlerini geliştirmek için 1971’de ilk uzay istasyonunu Dünya yörüngesine yerleştirdi.