Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde Ortaya Atılan Devleti Kurtarmaya Yönelik Fikir Hareketleri:

  1. OSMANLICILIK:

Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan, Tanzimat Dönemi’ne kadar ülkede devlete adını veren Osman Bey’ in hanedanına dayanan bir “Osmanlılık” fikri vardır.

Osmanlı Devleti’nde 1789 Fransız İnkılabı’nın etkisiyle milliyetçilik fikrinin yayılmaya başlaması, Osmanlı topraklarında en fazla refah içinde yaşayan kesim olan gayri_müslimlerin kendi devletlerini kurmaya başlamaları, Osmanlı Devleti’ni ciddi bir bunalıma itmiştir. Batının gücüne karşı koyamayacaklarını anlayan Osmanlı yöneticileri, ona karşı çıkmak yerine, onun sempatisini kazanarak, yardımını elde etmeyi tercih etmişlerdir. Bu anlayışın etkisiyle II. Mahmut döneminde Osmanlı Devleti’nde batı anlayışına uygun ıslahatlar yapılmıştır. Böylece Osmanlı Devleti’nde bu yenilikler sonucunda batıyı yakından tanıyan, yabancı dil bilen bir yeni genç nesil yetişmiştir. Osmanlıcılık fikri işte bu genç neslin ürünüdür. Genç Osmanlılar adı altında örgütlenen bu genç kadro, Osmanlı tabakasına eşit haklar tanınması, bu hakların yasalarla güvence altına alınması, Meşrutiyet yönetimine geçilmesi görüşündedir. Osmanlıcılık fikrini savunan Genç Osmanlılara göre; Osmanlı Devleti’nin kurtuluşu, ancak Osmanlı sınırları içerisinde yaşayan tüm insanlar arasında dil, din, ırk, mezhep farkı gözetmeksizin herkesin Osmanlı vatandaşı olduğunu kabul etmekle sağlanabilecektir.

Genç Osmanlılar, II. Abdülhamit’ e meşrutiyeti kabul ettirerek, Osmanlıcılık fikrini uygulamaya koymuşlarsa da, ülkedeki milliyet isyanlarının durmaması, bu isyanların gelişimine paralel olarak Osmanlıcılık fikrinin de önemini kaybetmesine yol açmıştır.

  1. İSLAMCILIK:

Ülkede İslamiyet’e ve dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlara önem veren ve tüm Müslümanlar arasında bir birliğin sağlanmasını gerçekleştirmeye çalışan, devletin sosyal bağlarını din birliğinde arayan bir akımdır. İslamcılık fikir akımının öncüsü II. Abdülhamit olup, onun saltanatı süresince, iç idare ve dış siyasette bu fikir akımının gelişme göstermesine çalışılmıştır. İslamcılık fikir akımının ortaya çıkmasında, Osmanlı topraklarında yaşayan Müslümanlara, gayrı_Müslimlerin ilişkilerinin bozulması, 1877_78 Osmanlı Rus Savaşı sırasında Balkanlar’ da çok sayıda Müslüman’ın işkence görerek ölmesi, pek çoğunun malını, mülkünü, terk ederek Anadolu’ya kaçmak zorunda kalması, Avrupa’nın Osmanlı topraklarında yaşayan gayrı_ Müslimler’ in  lehine olacak gelişmeler için, Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışmaları, Müslümanların yaşadıkları toprakların Hıristiyanlar tarafından işgal edilmesi gibi etkenler rol oynamıştır.

II.Abdülhamit’in İslamcılığı devletin temel prensibi haline getirmeye çalışmakla dış politikada ulaşmak istediği biri yakın, diğeri uzak iki amacı vardır. Yakın amaç; Osmanlı Devleti’nin varlığını korumak. Uzak amaç ise; Hilafet etrafında dünya İslam birliğini kurmaktır. Ancak İslamcılık da milliyet hareketleri karşısında başarılı olamamıştır.

  1. TÜRKÇÜLÜK:

Türkçülük, II. Abdülhamit döneminde bir fikir hareketi olarak gelişmiştir. Osmanlıcılık veya İslamcılık gibi bir idare ve siyaset sistemi haline getirilmesi düşünülmemiştir. Bu sebeple Türkçülük hareketi bir siyasi partinin veya belirli bir grubun malı değildir. Az sayıda aydının üzerinde kafa yorduğu bir akımdır. Bu aydınlar içinde siyasete girmemiş tarafsızlar bulunduğu gibi, İslamcılık veya Osmanlıcılık fikirlerini benimseyenler de vardır. Türkçülük fikir hareketinin doğmasına yol açan etkenleri şu şekilde sıralamak mümkündür;

  1. Batılı devletlerin teşvikiyle milliyetçilik hareketinin Osmanlı topraklarında yaşayan Hıristiyan tebaa arasında yayılması ve bunun sonucunda isyanların çıkması.
  2. Türk olmayan Müslüman toplulukların yine batılı devletlerin propagandaları sonucunda Osmanlı Devleti’nden ayrılmaya başlamaları.
  3. Büyük Hıristiyan eyaletlerin müstakil veya muhtar bir statüye kavuşması sonucunda, bu eyaletlerde yaşayan Müslümanların Anadolu’ya göç etmek zorunda kalması ve bu insanların karşı karşıya kaldıkları felaketin uyandırdığı tepki.
  4. Avrupa’nın Türkler üzerindeki baskısı ve aleyhte propagandaları.
  5. Yabancı dil öğrenen ve Avrupa’ya giden Türk aydınlarının, Avrupalıların Türkler hakkındaki çalışmalarından haberdar olmaları ve bunun onlara vicdanlarında uyandırdığı rahatsızlık.

Bir kültür hareketi olarak başlayan Türkçülük akımı, daha sonra giderek bir siyasi cereyan haline gelmiştir. Osmanlıcılık ve İslamcılık fikir akımlarının Osmanlı Devleti’nin sorunlarını çözmede yeterli olmayacağını düşünen Türkçülük akımı, devletin kurtuluşunu ırk esasına dayalı Türk Milleyetçiliğinin geliştirilmesinde görmüştür. Türkçülük akımını benimseyenlere göre devlet; ancak dili, dini, soyu ve ülküsü bir olan topluma dayanarak ayakta durur. Bunun için de Osmanlı toprakları üzerinde yaşayan Türklerin milli bilince ulaştırılması gerekir. Türkçülük akımına ilmi bir boyut kazandıran Ziya Gökalp’ e göre; Osmanlı Devleti’nin güçlenmesi yeniden yapılanmasına ve hayat tarzına bağlıdır. Bu üç esas üzerinde gerçekleşir. Bunlardan birincisi Türkçü olmaktır. (Dilde, güzel sanatlarda, ahlakta ve hukukta Türk kültürünü devam ettirmek.) İkincisi İslam ümmetinden olmaktır. Üçüncüsü ise Batı uygarlığını benimsemektir. Yani bilimde, teknikte tam bir Batı kafasına sahip olmaktır. Gökalp görüldüğü üzere kültürle, medeniyeti birbirinden ayırmış, kültürde Türk kalmayı savunmuştur.

İttihat ve Terakkiciler, Türkçülük akımını genişleterek, Asya’da yaşayan tüm Türkleri Osmanlı Padişahının yönetimi altında birleştirmeyi amaçlayan Pantürkizm(Turancılık) görüşüne kaymışlardır. Almanların propagandası ile İttihatçılar, bu projeyi gerçekleştirmek gayesiyle devleti I.Dünya Savaşına sokmuşlarsa da, savaşın gidişatı buna imkan vermemiştir. I.Dünya Savaşından sonra Atatürk tarafından daha gerçekçi temellere oturan Anadolu Türkçülüğü savunulmaya başlanmış, Milli Mücadele bu temele dayandırılmıştır.

4-Batıcılık:

Bu üç fikir akımından başka, Batı’da ortaya çıkan fikir ve sistemleri aynen benimseyen Türk aydınlarının savunduğu Batıcılık akımı, ortaya çıkmıştır. Batıcılar kendi aralarında birlik oluşturamamışlardır. Öncülüğünü Celal Nuri’nin çektiği bir grup batıcı, batının sadece teknolojisinin alınması, kültürünün alınmaması tezini savunmuştur. Öncülüğünü Abdullah Cevdet’in çektiği grup ise Batı medeniyetinin tek bir medeniyet olduğunu kabul etmekte, bu medeniyetin olduğu gibi alınmasını savunmaktadır. Bu akım küçük bir çevre ile sınırlı kalmış, fazla taraftar bulamamıştır.