SSCB’nin Dağılması ve Türk Cumhuriyetleri’nin Bağımsızlıklarını Kazanmaları

Küreselleşme, her geçen gün dünyanın farklı alanlarını nüfuzu altına almakta ve yeni açılımlarla mevcut yapısını devamlı olarak dönüştürmektedir. Küreselleşme, 1980’li yıllarda etkisini artırıp en üst seviyeye ulaşmıştır. Bu durumun yaşanmasında uluslararası ticaret hacmi, sermaye akımları ve kü- resel üretimdeki artış etkili olmuştur.

KÜRESELLEŞME: Mal, hizmet ve sermayenin artan ha- reketliliği sonucunda dünyadaki ekonomik bütünleşmenin, toplumlar arasındaki ileti- şim ve etkileşimin ve bunlara bağlı olarak da karşılıklı bağımlılığın artmasına küre- selleşme denir.

SSCB’nin Dağılması ve Türk Cumhuriyetleri

SSCB’de 1950’li yıllardan itibaren dış dünya ile ilişkiler artmış, birlik içerisinde iletişim gelişmiş, etnik sorunlar farklı boyutlar kazanmıştır. 1970’li yıllardan itibaren SSCB, çeşitli siyasi, ekonomik ve sosyokültü- rel olaylar nedeniyle (gerekli modernizasyonun yapılamaması, teknoloji ve kalitenin geri planda kalması, arz-talep dengelerinin kurulamaması, tarım sektöründeki yanlış politikalar) çözülmeye başlamış, merkezî otoritenin zayıflamasıyla birlikte sosyalist anlayış son bulmuştur. Mihail Gorbaçov’un 1985’te devlet baş- kanlığına gelerek uygulamaya koyduğu glasnost ve perestroyka (açıklık ve yeniden yapılanma) politika- sı ile SSCB’nin dağılma süreci daha da hızlanmıştır.1989 yılında Doğu Avrupa’da yaşanan devrim, çok yüksek düzeyde bir politik bağımsızlık ve ekonomik etkinlik kazanma arzusu ile yönetilmiş; bu olay hem sosyalist dış ticaret sisteminin hem de bölgesel ekonomik entegrasyon olan COMECON’un çöküşüne yol açmıştır. Bu gelişmelerin ardından, SSCB çözülme sürecine girmiştir. Rus olmayan milletler, başta Baltık devletleri olmak üzere bağımsızlıklarını kazanma çabasına girişmişlerdir. 1991’de SSCB’nin dağılmasıyla Soğuk Savaş Dönemi sona ermiş, Kafkasya ile Orta Asya’da Türk Cumhuriyetleri bağımsızlıklarını kazan- mıştır. Bağımsızlıklarını kazanan Türk Devletleri (Harita 5.1) Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgı- zistan ve Türkmenistan’dır.

Türkiye Cumhuriyeti kendisiyle köken, dil, din ve kültürel bağları olan bu ülkeleri tanıyan ilk devlet ol- muştur. Türkiye, ilk andan itibaren bu ülkelerle ilişkilerini geliştirmiş, pek çok ikili ve çok taraflı anlaşma im- zalamıştır. Türkiye’nin bölgeye yönelik genel politikası; Orta Asya ülkelerinin bağımsız, siyasi ve ekonomik istikrara sahip, kendi aralarında ve komşularıyla iş birliği içinde, uluslararası toplumla bütünleşmiş ve de- mokratik değerleri benimsemiş devletler olarak varlıklarını sürdürmelerini desteklemek yönünde olmuştur.

Türkiye, bağımsızlığını kazanan Türk Cumhuriyetleri’yle enerji, sanayi, bankacılık, teknoloji gibi alanlar- da iş birliği içerisinde bulunmuştur. 2000’li yıllarda bölge ülkeleriyle ticaret hacmini artırmıştır. Türkiye’nin Türk Cumhuriyetleri’ne ihracatında dokuma, makine, demir-çelik, otomotiv ve gıda önemli bir yer tutmuş- tur. Bankacılık ve inşaat sektöründe de Türkiye’nin önemli girişimleri olmuştur. Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerin kurulması, Batı ülkeleri nezdinde Türkiye’nin itibarını ve pazarlık gücünü artırmıştır. Çünkü Türk Cumhuriyetleri petrol, doğal gaz, kömür gibi zengin enerji kaynakları; krom, demir gibi kıymetli madenleri; verimli tarım arazileri ve problemsiz ekonomik altyapıları ile büyük fırsatlara sahiptir.

Türkiye’nin bölgede önemli bir enerji ithalatçısı, coğrafi bakımdan güvenilir bir güzergâh ve Batı’nın müttefiki olması, Türkiye’ye enerji diplomasisinde önemli fırsatlar sağlamıştır. Türkiye, Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı ve Şahdeniz projelerinde yer almıştır. Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) Boru Hattı gibi Hazar enerji kaynaklarını dünya pazarlarına ulaştırma yönündeki ortak projeler, Türk-Azeri ilişkilerini geliştirmiştir. Bakü-Tiflis-Erzurum Doğal Gaz Boru Hattı, Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı (TANAP) ve Hazar Geçişli Doğal Gaz Boru Hattı Projesi Orta Asya’daki doğal gazın Türkiye üzerinden Avrupa ve uluslararası pazar- lara nakledilmesine olanak tanımış ve Türkiye’ye enerji köprüsü özelliği kazandırmıştır. Bunun yanında 2017’de açılış töreni yapılan Bakü-Tiflis-Kars Demir Yolu Projesi, Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlama hedefiyle başlatılan yeni İpek Yolu girişiminin halkalarından biri olmuştur.