İkinci Dünya Savaşı Sonrası Oluşan Yeni Güç Dengelerinin Oluşum Sürecinde Meydana Gelen Siyasi Gelişmeler

II. Dünya Savaşı Sonrası Küresel Güçler

II. Dünya Savaşı, birincisine oranla her yönüyle daha kapsamlı ve yıkıcı oldu. Tüm dünya devletleri ve toplumları, altı yıl boyunca savaşa dâhil olsun veya olmasın savaştan olumsuz etkilendi. Sadece savaş sırasında değil, savaştan sonra da bu etki- ler devam etti. Uluslararası arenada barış ortamı oluşturma ve savaşın sebep olduğu yaraları sarma çabaları sonuçsuz kaldı. Küresel anlamda sıcak sa- vaş yaşanmadı fakat yerel savaşlar yaşandı. Ayrıca siyasi, ekonomik, kültürel vb. pek çok alanda reka- bet ortamı meydana geldi.

SOĞUK SAVAŞ: Soğuk Savaş, II. Dünya Savaşı’ndan son- ra süper güçler olarak ortaya çıkan Sovyet- ler Birliği ile Amerika Birleşik Devletleri’nin silaha başvurmaktan kaçındıkları dönemdir. Soğuk Savaş Dönemi’nde taraflar askerî sa- vaş ortamında direkt olarak karşı karşıya gel- mekten sakınıp korkutma, propaganda gibi kaynakların tamamını kullanarak birbirlerine üstünlük sağlamaya çalıştılar. SSCB ve ABD ile onların askerî müttefik- leri tarafından desteklenen jeopolitik, ideolo- jik ve ekonomik savaş olarak da tanımlanan Soğuk Savaş’ın 1947’de başladığı kabul edi- lir. Bu dönem, 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasına kadar devam etti.

Almanya’ya karşı savaşta ağırlıklı rolü üstlenen ve savaş sonrasında Avrupa kıtasından en büyük payı alan SSCB oldu. Öyle ki birçok Avrupa ülkesi, SSCB tarafından ya işgal edildi ya da uydu devlet hâline getirildi. Batı Avrupa, SSCB ve uydularındaki komünist yönetimleri savaş sonrasında oluşan en önemli tehdit olarak gördü. Bu tehdit sıcak bir çatış- maya yol açmadan ABD’nin tedbir alma gerekliliğini ortaya çıkardı. II. Dünya Savaşı’nın amiral gemisi olan ABD, savaş sonrasında da bu rolünü devam ettir- di. Kendini hem Avrupa’yı hem de dünyayı yeni felaketlerden kurtaracak tek güç olarak gördü. Böylece dünya, ABD ile SSCB arasında iki kutuplu hâle geldi. Diğer devletler iki taraftan birini seçmek, ondan yana tavır almak zorunda kaldı.

Dünyanın iki kutuplu hâle gelmesini hazırlayan nedenlerden bazıları şunlardır:

İki kutuplu hâle gelen dünyada bloklar tarafından atılan siyasi ve ekonomik adımlar şunlardır:

Berlin Buhranı

ABD, SSCB tehdidine karşı Truman Doktrini ve Mar- shall Planı’nı devreye soktu. Ardından 1948’de on altı Avrupa devletinin bir araya gelmesiyle Avrupa İktisadi İş Birliği Teşkilatı ve yine aynı yıl içerisinde altı Avrupa dev- letinin katılımıyla Batı Avrupa Birliği kuruldu. Devamında ise Avrupa ve Amerika’nın iş birliği ile 1949’da NATO ku- ruldu.

1948 yılının en önemli çekişme konusu Berlin oldu. Çünkü Almanya’nın tamamı gibi Berlin de dört ayrı işgal bölgesine ayrılmıştı. İngiltere, Fransa ve ABD kendilerine düşen bölgelerde gerçek bir demokrasi için önemli adım- lar attı. Ayrıca ekonomik alanda da önemli ilerlemeler kaydedildi. Doğu Almanya ve Doğu Berlin bu gelişmele- rin gölgesinde kaldı.

Doğu Almanya topraklarında kalan Berlin’e, SSCB iş- gal bölgesinden geçilerek gidiliyordu. Bu durum diğer ülkeleri memnun etse de SSCB’yi rahatsız ediyordu. Bu geçişler zamanla SSCB’ye karşı ABD’nin güç gösterisine dönüştü.

ABD ve İngiltere kendilerine düşen Alman topraklarını birleştirerek bu topraklara Bizonia (Bizonya) adı- nı verdi. Daha sonra Fransa’nın kendine düşen kısmı bu birliğe katmasıyla birliğin adı Trizonia (Trizonya) oldu. Bu birleşmeden rahatsız olan SSCB, Batı Berlin’e kara yolu geçişlerini engelledi. Bunun üzerine hava kuvvetleri güçlü olan ABD, hava köprüsü kurarak uçaklarla şehrin her türlü ihtiyacını karşıladı (Görsel 3.2). Berlin Buhranı bazen müzakere bazen de tartışma ortamında bir süre devam etti.

Almanya’yı bölerek hata yaptığını anlayan İngiltere, Fransa ve ABD yönetimleri, 23 Mayıs 1949’da Fe- deral Almanya Cumhuriyeti (Batı Almanya) adıyla demokratik ve bağımsız bir devletin kurulmasını sağladı.

SSCB, kendisine kalan bölgede Ekim 1949’da Demokratik Almanya Cumhuriyeti’ni (Doğu Almanya) kurdu. Kasım 1949’da aynı durumu Berlin şehrinde de uygulamaya koyarak komünist belediye meclisini oluşturdu. Batı Berlin’de de farklı bir yapılanmaya gidildi. Böylece Berlin şehri resmen bölünmüş oldu. Bu gelişmeler, II. Dünya Savaşı’nda oluşan Müttefik Blok’un çöktüğünün ve dünyanın Doğu-Batı olarak ikiye ayrıldığının en bariz göstergeleri oldu.

Avrupa Birliği

Avrupa; 20. yüzyılda iki dünya savaşını, bu savaşlarda milyonlarca Avrupalının öldürülmesini, ikti- darların düşmanlıklarını, marjinal rejimlerin yayılmasını ve büyük ekonomik krizi kapsayan felaketleri yaşadı. Bütün bu acı tecrübeleri yaşamış savaş sonrası kuşağın önde gelen Avrupalı siyasetçileri, birbir- lerinin siyasal tercihlerini bir kenara bırakarak iş birliği yoluna gittiler. Alman Konrad Adenauer (Konrad Adenaver), Fransız Robert Schuman (Robert Şumen) ve Belçikalı Paul Henri Spaak (Pol Henri Sıpaak) farklı ulusal amaçları olsa da daha güvenli bir Avrupa meydana getirmek için birlikte çalıştılar. Ortak amaçları 1918’de kimsenin başaramadığı görevi üstlenmekti. Versay Antlaşması’nın doğurduğu olum- suz koşullar; 1929’daki ekonomik çöküşün, Nasyonal Sosyalist Partinin iktidara gelmesinin ve II. Dünya Savaşı’nın sebebi olarak görülüyordu. Yapılacak iş birliği ile Avrupa, savaş sonrası dönemin iki süper gücü karşısında üçüncü güç olarak ortaya çıkabilirdi.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa ve gelişmiş ülkeler uluslararası ve Avrupalı yeni kurumlar inşa etmeye yöneldi- ler. Siyasal hatta anayasal bütünleşmenin iktisadi birliktelikten geçtiği kısa sürede anlaşıldı. Batı Avrupa, emek ve sanayici- lerin dağılımının yapılabileceği tek pazar hâline getirilmeliydi. Bu süreç kömür ve çelik sanayilerini bütünleştirme ile başladı. 1950’de Schuman Planı ile Kömür ve Çelik Birliği (Görsel 3.4) kuruldu. Fransa ile Almanya arasındaki ilişkilerde de gelişme- ler yaşandı.

Fransa, Batı Almanya, İtalya ve Benelüks ülkeleri (Belçi- ka, Hollanda, Lüksemburg) 1951’de Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğunu (AKÇT) kuran Paris Antlaşması’nı imzaladı. Bu altı ülke, 1957’de daha ileri bir adım atarak Roma Antlaşma- sı’nı imzaladı ve 180 milyon insanı kapsayan Avrupa Ekono- mik Topluluğunu (AET) ve 1967’ye kadar ayrı bir örgüt olarak işlev gören Avrupa Atom Enerjisi Topluluğunu kurdu (Görsel 3.5). 1967 Brüksel Antlaşması ile üç örgüt Avrupa Topluluğu (AT) adı altında birleştirildi. 1992 Maastricht (Mastrikt) Ant- laşması ile örgütün adı Avrupa Birliği (AB) olarak değiştirildi (Görsel 3.6). Hedef en fazla 15 yıl içinde, gümrük birliğini kurup birlik içinde kişiler, sermaye ve hizmetler için tam bir hareket özgürlüğü oluşturmaktı. Aynı zamanda yasalar bir- birine uyumlu hâle getirilecek ve ticaret politikaları zamanla birleştirilecekti.

Türkiye AB’ye 1959’da üyelik için resmen başvurdu. 1963 Ankara Antlaşması’nı ve 1973 Katma Protokolü’nü imzaladı. 1987’de tam üyelik başvurusunda bulundu. 1996’da Gümrük Birliğine dâhil oldu. Türkiye, 1999 Helsinki Zirvesi ve 2005 tam üyelik müzakerelerine rağmen AB’ye alınmadı. Ekono- mik ve demokratik açıdan zayıf olan birçok Avrupa ülkesinin birliğe alınıp Türkiye’nin bekletilmesi ve birliğin içindeki tüm devletlerin Hristiyan olması AB’nin kimliğini sorgulanır hâle getirdi.