Orta Doğu’da Manda Yönetimleri Kurulmasının Ve Afrika’daki Sömürgecilik Faaliyetlerinin Siyasi Sonuçları

Orta Doğu kavramı, coğrafi bir tanımlamadan ziyade Batı medeniyeti tarafından belirlenen siyasi bir terimdir. Dolayısıyla zaman içinde Batı’nın bölgedeki çıkarları ve müdahaleleri çerçevesinde sınırları değişikliklere uğramıştır. Orta Doğu, dar kapsamlı bakış açısıyla Türkiye, İran, Mısır üçgenini ve bu üçgen içerisinde yer alan ülkeleri kapsar. Geniş kapsamlı bakış açısıyla bu devletleri ve onlara komşu olan bazı Müslüman ülkeleri (Kuzey Afrika, Sudan, Somali, Pakistan, Afganistan gibi) içine alır.

 

Osmanlı Devleti’nin Yıkılışının Orta Doğu’ya Etkileri

Orta Doğu, tarihî süreç içerisinde Sümer, Babil, Mısır, Pers, Helen, Roma, Arap, Moğol ve Türk imparatorluklarının sınırları içinde yer almıştır. Bölge, 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar İran hariç olmak üzere Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetinde olmuştur. Orta Doğu’nun dünya politikasında Avrupa, Asya ve Afrika kıtaları arasında kültürel ve ekonomik alanda önemli bir kesişim noktası olması bakımından tarihî bir rolü vardır. Orta Doğu üç se mavi din olan Musevilik, Hristiyanlık ve Müslümanlığın doğuş yeridir. Coğrafi keşiflerle önemi azalan Orta Doğu, 1869’da Süveyş Kanalı’nın açılması, hava yollarının devreye girmesi ve petrol üretiminin artmasıyla yeniden önem kazanmıştır. Özellikle petrol kaynaklarının zenginliği Orta Doğu’yu büyük devletler için bir rekabet alanı hâline getirmiştir. İngiltere, Osmanlı Devleti’nin XIX. yüzyılda İngiltere’ye tanımış olduğu kapitülasyonlar sayesinde bölgedeki çıkarlarını muhafaza etmiştir. I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin İttifak grubunda yer alması, İtilaf Devletleri’nin bölgeye yönelik pay laşım planları hazırlamalarına yol açmıştır. Bu planlar doğrultusunda gizli anlaşmalar yapılmıştır. Bu gizli anlaşmalar şunlardır:

McMahon (Mekmehın) Antlaşması (1915)

İngiltere’nin Mısır Valisi McMahon (Görsel 1.13) ile Hicaz Emiri Şerif Hüseyin arasında yapılmıştır. Bu gizli anlaşmaya göre McMahon, Arapların Osmanlılara karşı isyan etmesi hâlinde, Arap Yarımadası ile Suriye ve Irak’ı içine alacak Arap bağımsızlığını tanımayı kabul edecektir. Buna karşılık Şerif Hüseyin de İngiltere’ye ekonomik konularda öncelik verecektir.

Sykes-Picot (Saykıs Piko) Antlaşması (1916)

İngiltere [Mark Sykes] ve Fransa (Georges Picot) arasında imzalanmıştır. Bu gizli anlaşmaya göre Doğu Anadolu, Doğu Karadeniz ve İstanbul Rusya’ya; Adana, Antakya bölgesi, Suriye kıyıları ve Lübnan Fransa’ya; Musul hariç olmak üzere Irak İngiltere’ye bırakılmıştır. Filistin’de biçimi daha sonra Rusya ve öteki bağlaşık ülkelerle ve Mekke Şerifi’nin temsilcisiyle danışılarak kararlaştırılacak olan uluslararası bir yönetim kurulacaktır. Ekim Devrimi’nden sonra Çarlık Rusya bu anlaşmadan çekilmiştir.

Bölge üzerinde hâkimiyet kurmak isteyen emperyalist devletler, bağımsızlık ve milliyetçilik gibi söylemleri kullanarak bölgedeki Osmanlı hâkimiyetine son vermiştir. Bu güçler, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasıyla bölgede etnik ve dinî farklılıklara dayalı ve istedikleri gibi idare edebilecekleri manda yönetimleri kurmuşlardır. Orta Doğu’daki çıkarları doğrultusunda kargaşa unsuru olarak etnik ve dinî farklılıkları her zaman kullanmışlardır.

Büyük Güçlerin Orta Doğu ve Afrika Politikaları

Orta Doğu coğrafyası; coğrafi konumu, sosyokültürel özellikleri ve doğal kaynakları ile tarih boyunca devletlerin egemen olmak istedikleri bir bölge oldu. Bölgedeki önemli yer altı kaynaklarının Osmanlı Devleti’nin egemenliğinde olması, sanayileşmiş Avrupa devletlerini Osmanlı Devleti’ni yıkmaya yönelik politikalar oluşturmaya yöneltti. İngiltere ile Fransa arasında imzalanan ve Osmanlı Devleti’nin topraklarının paylaşılmasını içeren Sykes-Picot Antlaşması ile Orta Doğu’da bir Yahudi devleti kurulmasını kapsayan Balfour (Balfur) Deklarasyonu, Orta Doğu’nun şekillenmesindeki önemli yapı taşlarından oldu.

BALFOUR DEKLARASYONU: İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Balfour, 2 Kasım 1917’de Uluslararası Siyonizm Hareketi’nin liderlerinden Lord Rothschild’a (Lord Rotşayıld) bir mektup göndererek Filistin’de Yahudilere bir yurt kurulması çabasının ülkesi tarafından destekleneceğini bildirdi. Böylece Amerika’nın sempatisini kazanmayı amaçladı. Diğer İtilaf Devletleri tarafından da desteklenen bildiri, bölgede kurulacak İsrail Devleti’nin temeli oldu.

Bölge, Osmanlı Devleti’nin tasfiyesi ile emperyal devletler olan İngiltere ve Fransa’nın paylaşım alanı hâline geldi. İngiltere, Arap halkını Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklandırmak için özellikle Mekke Şerifi Hüseyin ile birtakım antlaşmalar yaptı. Araplara, Arap Devletleri Konfederasyonu kurmayı vadederek bazı Arap aşiretlerini bağımsızlıklarını elde etmeleri için kışkırttı.

Bolşeviklerin gizli antlaşmaları açıklaması ve ABD’nin I. Dünya Savaşı’na girince yayımladığı Wilson İlkeleri üzerine İngiltere ve Fransa, 7 Kasım 1918’de bölge ile ilgili bir deklarasyon yayımladı. Bu deklarasyona göre Orta Doğu bölgesinde halkların kendi serbest seçimlerine dayanan millî hükûmet ve idareler kurulacaktı.

(Versay Antlaşması)

Son savaşın bir sonucu olarak daha önce kendilerini yöneten devletlerin egemenliğinden çık- mış olan ve modern dünyanın çetin koşulları altında henüz kendi başlarına ayakta duramayacak konumdaki halkların yaşadığı sömürgelere ve topraklara şu ilke uygulanmalıdır:

Manda yönetiminin karakteri ilgili halkın gelişim evresine, yaşanan toprağın konumuna, ekono- mik koşullarına ve başka benzer durumlara göre farklılık göstermek zorundadır.

Orta Afrika halkları topraklarında asayiş ve ahlak düzeni korunacak, din ve vicdan özgürlüğü sağlanacaktır. Köle ticareti, silah ve içki kaçakçılığı gibi suistimaller yasaklanacaktır. Kolluk hizmetleri dışındaki tahkimatların, askerî üs ve deniz üslerinin kurulmasının ve yerli halka askerî eğitim verilmesinin önlenmesi mandater ülkenin güvencesi altına alınacaktır. Aynı zamanda Milletler Cemiyetinin diğer üyelerine ticaret ve alışveriş için eşit fırsatları sağlayacak koşullar oluşturulacak ve tüm bu çerçevede ilgili toprağın idaresinden mandater ülke sorumlu olacaktır.

Güneybatı Afrika ve Güney Pasifik Adaları’nın belli bir kısmında seyrek nüfuslu, yüzölçümü bakımından küçük, uygarlık merkezlerinden uzak veya mandater ülkeyle coğrafi bakımdan bitişik birtakım topraklar vardır. Bunlar için en iyi yol, yerli ahalinin çıkarları lehinde, yukarıda belirtilen teminatlara da uyularak mandater ülkeye ait toprakların ayrılmaz parçaları olmaları ve mandater ülkenin yasaları çerçevesinde idare edilmeleri olabilir.

Paris Barış Konferansı’na katılan Mekke Şerifi Hüseyin’in oğlu Faysal, Arap bağımsızlığını savundu fakat verilen sözlere ve yapılan antlaşmalara rağmen dikkate alınmadı. Orta Doğu’nun paylaşımı için 24 Nisan 1920’de San Remo Konferansı düzenlendi. San Remo Konferansı’nda Avrupa devletleri, kurulacak manda yönetimleri ve bunların paylaşımı konusunda anlaşmaya vardı. İngiltere daha önce aldığı Mısır ve Basra Körfezi dışında Ürdün, Irak ve Filistin’i; Fransa ise Lübnan ve Suriye’yi manda yönetimi hâline getirdi. Büyük devletlerin kurdukları bu sistem karşısında oluşan etkin ve şiddetli muhalefet, Batılı devletlerin ileride hesaplaşmak zorunda kalacakları milliyetçi güçleri harekete geçirecekti.

a) İngiltere’nin Orta Doğu Politikaları

Orta Doğu, İngiltere’nin sömürgeleriyle bağlantısını sağlayan önemli bir konumdaydı. 1869’da Sü- veyş Kanalı’nın açılması ile Orta Doğu’nun önemi daha da arttı. İngiltere, 1878 Berlin Antlaşması’ndan sonra Osmanlı Devleti’yle arasındaki denge politikasını terk etti ve Osmanlı topraklarını işgale başladı. 1878’de Kıbrıs’ın yönetimini ele aldı ve 1882’de Mısır’ı işgal etti. İngiltere’nin bu politika değişikliği, Os- manlı Devleti’nde yeni arayışları başlattı ve Osmanlı Devleti’nin denge unsuru olarak Almanya’ya yak- laşmasına yol açtı. Almanya’nın bölgede etkinliğini artıracak projeleri, İngiltere’yi tedirgin etti. İngiltere, I. Dünya Savaşı’nda Mekke Şerifi Hüseyin’le yaptığı Mc Mahon Antlaşması ile bağımsız Arap Devleti sözü verdi fakat savaş sonrası dönemde bölge halklarının beklentileri karşılık bulmadı.

Orta Doğu’da İngiliz Manda Yönetimleri

Irak: San Remo Konferansı ile Irak’ın manda idaresi İngiltere’ye teslim edildi. İngiltere, Mekke Şerifi Hüseyin’in oğlu Faysal’ı Irak kralı yaparak Irak’a 1922’de özerklik verdi. 1930’da Irak’ın bağımsızlığını tanıdı. Irak, 1932’de Milletler Cemiyetine üye oldu.

Mısır: Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girmesi üzerine Aralık 1914’te İngiltere, Mısır üzerinde hâkimiyetini kurdu ve 28 Şubat 1922’de yayımladığı deklarasyonla Mısır’ın bağımsızlığını ilan etti. Süveyş Kanalı ve Mısır’daki yabancı haklarını korumayı üzerine aldı. İngiltere, 1936’da yapılan antlaşma ile Mısır’dan çekildi. Mısır, Mayıs 1937’de Milletler Cemiyetine üye oldu.

Arabistan: I. Dünya Savaşı başladıktan sonra Mekke Şerifi Hüseyin ile mücadeleye giren Suud ailesinden Abdülaziz İbni Suud, 1926 Ocak ayında kendisini Hicaz Kralı ve Necd Sultanı ilan etti. 1932’de devletin adı Suudi Arabistan Krallığı oldu. Suudi Arabistan aynı yıl içerisinde Milletler Cemiyetine üye oldu.

Ürdün: Ürdün, Fransız mandasındaki Suriye Krallığı’na dâhildi. Eylül 1922’de Milletler Cemi- yeti kararı ile Ürdün Devleti kuruldu ve İngiltere mandasına bırakıldı. Ürdün 1946’da İngiltere ile yaptığı antlaşma ile bağımsızlığını kazandı.

Filistin: İngiltere, Balfour Deklarasyonu ile bir Yahudi devletinin kurulmasını kabul ettiğini ortaya koydu. Bu deklarasyon neticesinde Filistin’e yoğun bir şekilde Yahudi göçü başlatıldı. San Remo Konferansı kararları ile Filistin, Suriye’den ayrılarak İngiltere mandasına bırakıldı. Nihayetinde İsrail Devleti, II. Dünya Savaşı sonrası 1948’de kuruldu.

Yemen: Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılması ile Yemen’in bağımsızlığı fiili bir durum olarak ortaya çıktı. Yemen, savaş sonrası İmam Yahya önderliğinde İngilizlere karşı mücadele etti ve İngiltere’ye karşı İtalya ile iş birliğini geliştirdi. İngiltere 1934’te Yemen’in bağımsızlığını tanıdı.

b) Fransa’nın Orta Doğu Politikaları

San Remo Konferansı ile Suriye ve Lübnan, Fransız mandasına verildi. Arapların Suriye Krallığı beklentisi San Remo Konferansı’nda karşılanmadı ve Filistin, Suriye’den ayrılarak İngiliz mandasına bırakıldı. Bu durumun Suriye’de yarattığı hayal kırıklığı halkın Fransızlara karşı mücadele etmesine yol açtı. Fransızlar 1920 Temmuz’unda Şam’a girdi. Kral Faysal kovularak yönetime Fransız yüksek komi- seri getirildi. Fransa bölgede “Böl ve yönet.” anlayışına dayanan bir politika izledi. Suriye’de muhalefeti kırmak için ülkeyi Lübnan, Alevi, Dürzi, Halep ve Şam olmak üzere beş ayrı siyasi bölgeye ayırdı. Bun- lardan yalnız Lübnan bugüne kadar varlığını koruyabildi.

Fransa bölgede yaşanan muhalefeti dizginlemek için 1926 Mayıs’ında Lübnan’a, 1930 Mayıs’ında Suriye’ye sözde bağımsızlık vererek her ikisinde de yönetim biçimini cumhuriyet olarak ilan etti. Bu iki ülkenin anayasalarında Fransız mandasına ait maddeler yer aldı. Fransa; İtalyan ve Alman yayılmacı- lığının gelişmesi üzerine 1936’da bölgeden çekildi. Ancak Fransız Meclisi mevcut durumu tanımadığın- dan Fransa’nın bölgeden tamamen çekilmesi 1946’da gerçekleşti.